Tüm kitapları ücretsiz okuyabilir veya indirebilirsiniz! Ayrıca son kitabımız İlahi Rezonans artık raflarda! İncelemek için:

Beyhude Ömrüm - Mustafa Kutlu | Detaylı Ücretsiz Kitap İncelemesi

Beyhude Ömrüm Kitap Bilgileri


Yazar: Mustafa Kutlu
Tahmini Okuma Süresi: 6 sa. 0 dk.
Sayfa Sayısı: 212
Basım Tarihi: Ekim 2019
İlk Yayın Tarihi: Ocak 2012
Yayınevi: Dergâh Yayınları
Orijinal Dil: Türkçe
ISBN: 9789759953560
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak


Beyhude Ömrüm Kitap Tanıtımı


Kitapta Kutlu'nun tabiat tutkusu, Anadolu insanının tabiata bakışı ve hayat görüşü ile örtüşmektedir. En derinde ise "fanilik" meselesine değinen metafizik bir boyut vardır. Bu da bir uzun hikâyedir.



Beyhude Ömrüm, dış yapısı itibarıyla Türkiye'deki göç olgusundan, köylerin boşalmasından, sosyal bir vakadan bahsediyor. Aslında o bir "tutku" hikâyesidir. Kahramanı kuş uçmaz - kervan geçmez - ot bitmez dağlar başında bir "bahçe" kurmak için çırpınır. 

(Tanıtım Bülteninden)




Beyhude Ömrüm Kitaptan Alıntılar


1. ""o günün gecesi ben uykuyu kaybettim..""




2. ""O zaman kalırsın kaderle baş başa..""




3. "Benim de bir bahçem olacak.
İçinde nar ağaçları olacak."




4. "Hayatın bize çizdiği çizgi nerede eğilir, nerede bükülür bilemeyiz."




5. "" Ulan para,
Anayı kızından ayıran meret.
Köylük yerinde kıymetin pek yok, lâkin şehirde kral olmuşsun kral. ""




6. ""bütün bunlar olup biterken ben bayağı yorulmuşum.."
~"




7. "Herkesler geldi de o gelmedi.."




8. ""boğazım kurumuş, içimde bir hasret..""




9. ""içimde kopan fırtınadan hiçbirinin haberi yok.
Onlara ne diyeceğim?""




10. ""gündüzün kapıldığım neşe ve heyecan geçip gitmiş; yerine bir ürperti, bir tedirginlik oturmuştu..""




11. "Nar ağacı... Narsız olmaz..
Yiğit gönlü, yarsız olmaz..."




12. "Kar niçin yağar?
Yerin yeşili tükenmesin diye yağar."




13. "Eh kimse dünyaya kazık çakacak değil.."




14. "Kitaplarda yazıyor; lâkin hayat kitaplarda yazana pek benzemiyor."




15. "İş insanı yormaz, gönül yorgunluğu bezdirir."





Beyhude Ömrüm Kitap İncelemeleri


Her dinlenmek istediğimde Mustafa Kutlu eseri okurum. Çünkü kendimi başka bir yolculuk içerisinde buluyorum.  Mustafa Kutlu'nun eserlerini okumak demek kendi medeniyetimizi okumak demek. Bu eseri okurken kendinizi bir köyde buluyorsunuz.

Kitap, amacın nedir? sorusuna karşılık 'bir bahçe kurmak' isteyen ana karakterin  yaşantısını bizlere sunuyor. Herkesin görüp imreneceği, şaşıracağı bir bahçe.. işte bu bahçeye biçilen bir ömür..beyhude ömür.

"Ne denilmiş:
Sabır, sebat, murat."

Ana karakter, evlatlarına yadigâr olarak bir bahçe bırakmak, onlarıda toprağa bağlamak ister ama dizilerde, filmlerdede gördüğümüz klasik olan bir tablo burada da karışımızı çıkıyor. Evlatları İstanbul'a gidip iş kurup zengin olmak daha refah bir hayat sürmek ister. Kitap köyden kente göç edenlerin ve köylerin artık yaşlılara kaldığı, gençlerin akın akın şehirlere gitmek için çabalamasına değinmiş. Ayrılıklar, hasretlik, yoksulluk bir de ölüm...

Neticede "Dünya dediğimiz de bir gurbet değil mi?"

Hayat, inişler ve çıkışlardan ibaret ve bu yolculukda yoldaş çok mühim. Seni anlayan, derdinle dertlenip, yükünü hafifleten yoldaş. İnsan yoldaşınıda kaybederse büsbütün yalnızlaşır. Yalnızlaşan insan Allah'a komşu olur.

"Hayatın bize çizdiği çizgi nerede eğilir, nerede bükülür bilemeyiz."

İşte beyhude bir ömür
❝Öldüm ve bir bahçeye gömüldüm❞ cümlesiyle son bulur.




Anadolu'da bir köy, bir baba, iki oğul
Bir de taşı toprağı altın denilen Ah İstanbul!

Yine akıcı ve pürüzsüz üslubu ile okurken kendimi hikayenin içinde hissettiğim bir Mustafa Kutlu klasiği. Bütün eserlerini çok hoşuma giderek okuduğum; yoğun, yorucu yaşam hengamesinde nefes almamı sağlıyor değerli yazarımızın kitapları.

Değerli yazarımız özellikle eserinde köye ait kavramları büyük bir ustalıkla kullanmakta ve zaman zaman eserinde köy şivelerine yer vermektedir. Kuş isimlerini, bitkileri çok iyi bildiği anlaşılmakta ve gerçekten köy hayatının güzelliklerine o kadar dikkat çekmektedir ki insanda köye olan bakış açısı değişmektedir. Şehrin betonlaşmasının zararlarını ve kötü yanlarını anlatırken doğalın ve güzelin ise önemini vurgulamıştır. Kitabın değeri, kalitesi ve anlattığı dönemi yansıtabilmedeki başarısı o kadar ustacadır ki bu güzel eseri değerlendirip yorumlamak değil, naçizane kitabın ben de bıraktığı etkiyi sizlere aktarmak.

Köyden kente göç ederken köyümüzün kültürünü yeni hayata taşıyamadık, sonucunda büyük kentlerin varoşlarında ne köyden kopabildik ne de tam anlamıyla şehirli olabildik.

“İnsanoğlu dünyaya niçin gelir?
Herhalde bir bahçe kurmaya gelir.
Bu düşünceyle gülümsüyorum.
Dünya dediğimiz de bir gurbet değil mi?” (syf.70)

—“Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz ve nasıl ölürseniz öyle haşrolunursunuz.”

İnşallah her birimiz yaşadığımız ömür sermayesinin kıymetini bilip, güzel hayırlı amellerle haşroluruz.

" Beyhude Geçmeyen Ömürler Diliyorum Hepimize..."
«Ben çok keyif aldım,
size de keyifli okumalar»




Buram buram samimiyet kokan bir kitap. Kitabın incelemesinden ziyade bana tattırdığı duyguları paylaşmak istiyorum sizlerle. Öncelikle çok sade ve samimi bir dil kullanan Mustafa Kutlu böylelikle duyguları daha iyi aktarabilmiş bizlere. Kitapta en çok hissettiğim duyguların başında geride kalmanın bıraktığı ağır hüzün ve naçar kalmanın ezilmişliği geliyor. Geride kalanların hüznünü, geçmişe olan özlemleri beni çok etkiledi. O köyün bir mensubuydum sanki. Geride kalanların yanında gidenlere arkadan bakan bendim sanki. Kitapla çok samimi bir bağ kurdum. Kitabın sıcaklığı beni hemen kucakladı. Olay örgüsü, olağanüstü olaylar dizisi değil aksine hayatın içinden sıradan gözüken ama kendi içinde devinimde olan hayattan bir kesit. Kitapta, hayata en çok etki eden şey çağın değişiminin ayak sesleridir. Yeni olanın eskiye açtığı bir savaş. Nitekim daha iyi bir hayat yaşamak umuduyla kırsal alandan büyük kentlere göçtür en büyük değişim. Önüne geçilemeyen bir olgudur bu değişim. Nitekim hayatlara tesir etmiştir artık.
...
Kahramanımıza ayrı bir paragraf açmak istedim. Doğayla içiçe olan bir insan. Bir anda, içinde gömülü olan doğa sevgisi dışavurur . Bir ideal olur onun için bir bahçe kurmak. Kıraç, otun dahi zor bittiği yerde çeşit çeşit meyve ağaçlarının olduğu âdeta cennetten küçük bir yer kurmak onun için bir tutkudur. Nitekim onu hiçbir şey yıldıramaz ve hâyâl gerçek olur. Doğa sen sen ne güzelsin ki hayata bağlanmak için toprağa köklerini salan ağaç, insanın kalbine de kök salıyor ve orada da tomurcuk açtırıyor.
...
"İnsanoğlu dünyaya niçin gelir?
Herhâlde bir bahçe kurmaya gelir."




Mustafa Kutlu’nun tatlı dili, kendine has samimi muhabbeti ile içinde kaybolduğum bir çırpıda bitirdiğim harika bir hikayeydi.
İlk işim okuyamadığım diğer kitaplarını en kısa zamanda temin edip kitaplığımda en güzel yere yerleştirip, arkadaşlarıyla buluşturmak olacak.
Mustafa Kutlu’yu okuyanlar bilir. Yüreğinizde hüznü ve mutluluğu bir arada yaşatır. Olaylar, kahramanlar size tanıdık gelir. Anlatılan hayat sanki sizin hayatınızdır. Benzeri olmayan bir anlatım tarzı vardır. Sanki soba kurulmuş, kendisi en baş köşeye oturmuş, etrafına toplanmışsınız. Meşe odununun çıtırtıları, kaynayan çayın fokurtuları eşliğinde dinliyorsunuz. Olayın bizzat içinde yaşıyorsunuz. İşte bu lezzettir belki de kitaplarına olan bağlılığımızın sebebi.
Büyüklerimiz hep eski zamanlarından, köy hayatlarından büyük bir özlemle, hasretle bahsederler. Bazılarımızın neneleri, dedeleri karlar erimeye yüz tuttuğu gibi kıpırdanmaya başlarlar. Köy hasreti başlar. Bir an önce mesken edindikleri evine, bahçesine, toprağına kavuşmak, ekip biçmek, meyveleri dalından koparmak, bahçelerinde sebze yetiştirmek,huzuru yakalamak isterler.
Köy kültürünü tanıyan, seven ve özlem duyanlar için hevesle okunacak bir kitap.
Kahramanımız sizleri köyüne misafir edecektir.
Mevsim kış olsa da soğuk bir ayran ikram eder, kimi yerde sizi bahçesine davet eder, dalından kayısı, şeftali, yeşil erik, elma koparıp ikram edebilir. Ya da bu güzel deneyimi size yaşatabilir.
Ya da tirit sulu ekmeğin tadını merak ettirebilir. Ben haber vereyim önden.




Çok derin hislerle okuduğum hüzünle biten bir hikayeydi. Kalbine işleyen doğa sevgisi ağaç sevgisiyle kendine harika bir bahçe kuran köylü bir abimizin hikayesiydi. Daha suyun elektiriğin köylere ulasmadığı radyonun yeni geldiği zamanlar. Zorluklarla kurduğu gözbebeği gibi baktığı bahçesinin hikayesini ve bir bir gidip kimsenin kalmadığı bir köyde tek basına kalmak zorunda olan bir hayata şahit oldum. Şehir hayatını köy hayatına, dalında bir meyveyi, dağdaki keçinin sütünü, tarhanayı şehideki paraya zenginliğe tercih edenlere karsılık sabah bahçesine düşen çiyden mutluluk duyan bir adam. Bir parça kendimi gördüğüm bir parça hâlâ bahçesinde meyvesiyle sebzesiyle ilgilenen annemi bulduğum ve 3,4 saatlik sürede bitirdiğim bir hikayeydi. Sanki muahbbet eder gibi okudum. Dili samimi ve bizden. Kullandığı yerel ağız tam da bozkırın çocuklarının dili. İcinde bir yerlerde Neşt Ertaş'ı bir yerlerinde kendinizi buluyorsunuz. Burnunuza yeşil bir bahçe kokusuyla birlikte taze bir ekmek kokusu geliyor. 

""Yürüdüğüm yerde bir iki başak koparıp avucumda ufalıyorum. Daneler kabuktan kurtulup biriktikçe içime bir sevinçtir doluyor. Bir heyecan işte. Yumağa üfürüp sapı samanı ayırıyorum. İşte bir avuç buğday danesi. Sıcak, dolgun, sarışın.
Eğilip kokluyorum.
Ne var bunda acaba?
İnsanoğlunun kaç bin yıllık dostu heral.
Toprak bir, buğday iki.""



Tüm kitapları ücretsiz okuyabilir veya indirebilirsiniz! Ayrıca son kitabımız İlahi Rezonans artık raflarda! İncelemek için: