Ben Bir Gürgen Dalıyım Kitap Bilgileri
Yazar: Hasan Ali Toptaş
Tahmini Okuma Süresi: 3 sa. 9 dk.
Sayfa Sayısı: 111
Basım Tarihi: 20 Kasım 2019
İlk Yayın Tarihi: 2003
Yayınevi: Everest Yayınları
Orijinal Dil: Türkçe
ISBN: 9786051850412
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Ben Bir Gürgen Dalıyım Kitap Tanıtımı
Hasan Ali Toptaş “çocuk aklı”nın hikmet dolu bilincini bir gürgen dalına tercüme ediyor ve insanlığımıza onun gözüyle bakmamızı sağlıyor.
Ben Bir Gürgen Dalıyım; yemyeşil umutların, horgörülen ufukların, kaybedilen zamanların, bitmeyen zulüm çarklarının, ama asla sönmeyen bir inancın hikâyesi…
“Herhâlde beni tuhaf bir kuşa benzetmişlerdi. Belki de onların gözünde, masallardan çıkıp gelmiştim ben, ne yapacağımı kestiremeden, köyün üstünde öylece, kendi hızımın içinde kaybolmuşçasına uçup duruyordum. Ola ki başka bir masala gidecektim ama, henüz o masal yaratılmamıştı. Bu yüzden, oralarda oyalanıp vakit geçiriyordum. Hiç kuşkusuz, beni anlatacak olan masal söylenir söylenmez uçup gidecektim.”
Ben Bir Gürgen Dalıyım Kitaptan Alıntılar
1. "Çünkü, yüzyıllardır çözülemeyen acayip bir bilmeceydi insan."
2. "“Dileyelim ki öyle olsun!” diyordu öteki ağaçlar.
Artık, herkes pencere olma hayalinin peşine düşmüştü."
3. "Adına savaş denen şey yeryüzünün herhangi bir noktasında başlayıp herhangi bir noktasında bitmezdi. Her şey gibi o da insanla başlayıp insanla biterdi."
4. "Boş yere hayallere kapılıp, şu insan denen yaratığa bel bağlamamalıydım. Çünkü, yüzyıllardır çözülemeyen acayip bir bilmeceydi insan. Derinlerden daha derin bir sırdı ya da, ucu bucağı olmayan, içi pisliklerle, içi eşsiz güzelliklerle dolu, alabildiğine karanlık ve karmakarışık bir evrendi. Öyle ki, onca kafa patlamasına rağmen, binlerce yıldan bu yana kendisi bile çözemiyordu kendisini."
5. "İnsanın karışmadığı her şey bir masaldı."
6. "... İnsanın karışmadığı her şey bir masaldı."
7. "Boş yere hayallere kapılıp şu insan denen yaratığa bel bağlamamalıydım. Çünkü, yüzyıllardır çözülemeyen acayip bir bilmeceydi insan. Derinlerden daha derin bir sırdı ya da, ucu bucağı olmayan, içi pisliklerle, içi eşsiz güzelliklerle dolu, alabildiğine karanlık ve karmakarışık bir evrendi.
Öyle ki, onca kafa patlatmasına rağmen, binlerce yıldan bu yana kendisi bile çözemiyordu kendini..."
8. "... Keşke insanlar dünyayı sevmeyi öğrense."
9. "“Gürültüyle, acıyla, dallarımla ve uçuşan yapraklarımla, gökyüzünün maviliğini çizerek devrildim. Bağırdım yüzüm toprağa gömülürken. Kokumla hıçkırdım, rengimle çığlık attım. Gelgelelim, eli baltalı adamların ikisi de duymadı beni. Duyduysa ormanda yaşayan çiçekler duydu yalnızca, kuytulara saklanan böcekler duydu. Sonra ağaçlar, kurtlar, kuşlar ve taşlar duydu. Ne var ki, hiçbiri hiçbir şey yapamadı. İsteseler de, ellerinden herhangi bir şey gelmezdi zaten. Ak sakallı meşenin dediği gibi, insanın zalimliğine ağaçlarla kuşlar, böceklerle otlar, hayvanlarla taşlar değil, ancak insan karşı koyabilirdi. Dönüp dolaşıp insanda başlıyordu her şey, dönüp dolaşıp insanda bitiyordu. Gerisi boştu... Yani insanın karışmadığı her şey bir masaldı.”"
10. "Onlar (insan), birer uyurgezer gibi, geçip giderlerdi güzelliklerin yanından. Ya da kafalarına taktıkları başka bir güzelliğin peşinden koşarken, onun uğruna, bir çok güzelliği de ayaklarının altına alıp hiç farkına varmadan acımasızca ezerlerdi."
11. "İnsanların büyük bölümü, birçok güzelliği göremezdi.
Büyük bölümü, birçok güzelliğe dokunamazdı.
Onlar, birer uyurgezer gibi, geçip giderlerdi güzelliklerin yanından."
12. "Yani, insan bir savaş alanıydı. Ceket, gömlek, pantolon ya da etek giymiş, kravat takmış, tıraş olmuş, kokular sürmüş bir savaş alanı. Gülümseyen bir savaş alanı. Öpen hatta, okşayan, konuşan, susan, çiçekler alıp çiçekler veren bir savaş alanı...
Peki, bir barış bahçesi olamaz mıydı aynı insan?
Şöyle, güllerin kuş cıvıltılarına, kuş cıvıltılarının güllere karıştığı, mutlu yüzlerle dolu rengarenk bir barış bahçesi?"
13. "Yalnızlık alıp karşına kendini,
Öteki kendilerinle konuşmaktır.
Bakışmaktır, öteki kendilerinle;
dövüşmektir.
Kimi zaman da öldürmektir
İçlerinden sana en çok benzeyeni
Benzemiyor diye,
Yalnızlık öldürmektir.
Bir yanın kurtulmuşken kendinden
ve bir yanın yeni haberler getiriyorken
dünden bugünden,
yalnızlık susturmaktır
kendi sesinle kendini"
14. "Yani, insanın karışmadığı her şey bir masaldı."
15. "Hayatta sevinç kadar acı da vardı."
Ben Bir Gürgen Dalıyım Kitap İncelemeleri
İnsanlar beni 'iyi' bilir, ekip değiştirdiğimde bir kaç kişi öyle demişti, seni tanımıyorum ama iyi ki geldin, arkadaşlar dedi iyi bir insanmışsın. Bizim işte de öyle herkese 'iyi' denmez, iki uçak karşı karşıya geldi mi, bir 'emergency' çağrı aldın mı kalp atışlarını kulaklarında, şimşeği beyninde hissedersin, korkunun kokusunu duyarsın da stres içinde sağa sola sataşır insanlar.
İyiymişim. İyi. Ben mi? O zaman neden o minicik, bal gözlü, ağzından şeker damlayan kızı, o sürahi nene kılıklı kadının lafları altında boynu bükük bıraktım. 'Elinde lolipopla çocukların yanına gelmeye utanmıyor musun?' diye azarladı, halbuki yeni parktan dönmüştü, yeni karışmıştı diğer bücürüklerin arasına. Diyemedim, ağzımın içindeydi, dilimin ucundaydı diyemedim ki, torunun hep dondurma yiyor burada, hem de sen yanındayken, çocukların burnunun dibinde, biliyorsun, bal gözlüm apartman görevlisinin çocuğu olduğu için mi harladın onu. Diyemedim. Sustum. Keşke, keşke orada farklı davransaydım. Ama insanım işte.
"Derinlerden derin bir sır, içi pisliklerle, içi eşsiz güzelliklerle dolu, alabildiğine karanlık ve karmakarışık bir evren" insan. Hasan Ali Toptaş da bunu çarpıyor suratımıza. İçimin içi ezildi okurken. O güzelim duyusal aktarımlarını, seslerin/sözlerin/nesnelerin içiçe geçip bir olmasını, bir olup da sürüklenmesini okumaya doyamadım yine. Çok, çok etkileyici bir kitap.
Hasan Ali Toptaş-Ben Bir Gürgen Dalıyım
.
.
#alıntı
“Henüz icat edilmemiş silahlar da insanoğlunun içindeydi. Yani, insan bir savaş alanıydı. Ceket, gömlek, pantolon ya da etek giymiş, kravat takmış, traş olmuş, kokular sürmüş bir savaş alanı. Gülümseyen bir savaş alanı. Öpen hatta, okşayan, konuşan, susan, çiçekler alıp çiçekler veren nir savaş alanı.. Peki, bir barış bahçesi olamaz mıydı aynı insan ? Şöyle, güllerin kuş cıvıltılarına, kuş cıvıltılarının güllere karıştığı, mutlu yüzlerle dolu rengarenk bir barış bahçesi ?
.
İnsan, bu dünyadaki en zararlı varlık. Kendine verdiği zarar yetmiyormuş gibi bir de diğer varlıklara hiç düşünmeden zarar veriyor. Bir ormanda hiç önemsemediğimiz kütüğün gözünden insanın zalimliğini dinlemek ister misiniz ? İnsana sadece faydası dokunan ağaçların bir canlı olduğu hiç düşünülmeden katledilmesi.. Bunu hiç düşünmemiştiniz değil mi ? Kitabı okuyana kadar bende düşünmemiştim.. Ve hiç düşünemeyeceğim başka bir konu da bu ağacın kesilmemek için acaba ne yapabilirim diye düşünmesi ya da kesildiğini varsayıp en azından güzel bir iş için kullanılmak istemesi..
.
Beni derin düşüncelere iten kısacık ama çok dokunaklı bir eserdi. Aslında her yaptığımız hareketin başka bir canlıya zarar verip vermediğini düşünmemiz gerekiyor. Özellikle bu canlı bizim için paha biçilemez bir fayda sağlıyorsa daha da yoğun düşünmek gerek.. Mutlaka okuyun, keyifli okumalar
Kitap bitince dedim ki:Ah insanoğlu rezil haldesin. Gencecik gürgendim diyor kitabın başında. Keşke hep öyle kalsaydı diyorsun kitabı bitirince . İnsan tepesindeki uçan kuşun ,göğün , bastığı toprağın , toprakla buluşup insanın göz zevkini dolduran , heybetlice duran ağaçların kıymetini bilmedi, bilmeyecek . Çünkü insan hep sahip olduğundan fazlasını isteyecek. Rüzgarın getirdiği yağmur , çiçek , deniz kokusunu almak yerine insanoğlu barutun , savaşın, korkunun , makinenin kokusunu alacak . İnsan, insanı anlamıyor ki , onun için var olanları anlasın. Kitapta inancın, hayalin, umudun hep var olduğunu görüyor , bitmesin diyorsun. Sonra birileri bunları hep yerle bir ediyor .Dönüp dolaşıp insanda başlıyor , insanda bitiyordu . İnsan, hep masallara karışıp masalların kötü kahramanları oluyor . Okurken ata vurulan kamçının acısını sırtında hissediyor , bir şehit acısını hissediyor , takım elbiseli , güzel giyimli, güzel kokulu insanların acımasızlığını hissediyor. Sonra kendine soruyorsun :Ben bu doğanın , insanlığın neresindeyim? İnsan olmak işte kitap bize nasıl bir insan olmamamız gerektiğini ince ince gösteriyor . İçimi acıtan şu cümle: Yüreğim , bu gençten sonra bir insanın daha iple çekilmesine dayanamazsın.Peki insanoğlu nasıl dayanıyorsun ? Hadi ver cevabını taşa, toprağa, kuşa, çiçeğe , ağaca!
Kitabı yeni aldım, "oku beni, oku beni" diye bağıran şirinlikte, içinde resimler bulunan bir kitap... Hasan Ali Toptaş'ın Gölgesizler ve Heba adlı kitaplarını okumuştum daha önce... Bu kitapları okuyanlar beni anlayacaktır, yazarın böyle bir kitap yazmış olması beni epeyce şaşırttı. Bu kitabın ilk bölümünü okudum henüz, ama öyle naif bir dili var ki... şiir gibi... dili oldukça sade, anlaşılır... 11 yaşındaki kızıma da okutabileceğim bir kitap bu anlamda... işi, gücü bırakıp okuyasım var şimdi ama heyhat!! iş- güç beni bırakmıyor maalesef...
kitap bittikten sonra incelemeye devam edeceğim...
ve kitap bitti...
Kitabı beğendim... Samet Bahrengi'nin ünlü eserleri "Bir Şeftali Bin Şeftali" veya "Küçük Kara Balık" gibi çok kişi tarafından okunmayı hak eden bir kitap. Şiir gibi cümleler, naif benzetmeler, betimlemeler... İnsanın kendini doğanın ve diğer canlıların efendisi sanması gibi gözü dönmüş bir şekilde yıkıcı olması çok acı... Bir yandan Sapiens (Yuval Noah Harari) bitirmek üzereyken bu kitapla ortak noktalarda kesişmesi de ilginçti. Buna benzer bir denkliği "Genç Wertheri'İn acıları" ve "Vadideki Zambak" kitaplarını senkron okuduğum dönemde de yaşamıştım.
Spoiler
Gürgenin yakılmamak için azimle güzelleşme çabalarından sonra bir darağacı yapımında kullanımı beni şok etti ki hep tabut yapılacağını beklemiştim (benim kurgum da toz pembe değil elbette ama darağacı kadar da çarpıcı değil. Ölü bir bedeni içine alıp taşımak mı, onun ölümünde alet olmak mı...)
Hasan Ali Toptaş harika bir yazar... okuyunuz... okutturunuz...
Fransız Edebiyatının Küçük Prensi kadar güzel ama hak ettiği değeri görmeyen bir eser...
Kitapla ve yazarla tanıştığım için çok mutlu, bu kadar geç tanıştığım içinse çok hüzünlüyüm. Her yaştan, her kesimden, her coğrafyadan insanın mutlaka okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Yazar o kadar naif, o kadar duru, o kadar insanın sürdürdüğü eylemleri düşündüren ve bunu yaparken okura doğa ve ağaçlarla empati yapma fırsatı tanıyan bir şekilde kaleme almıştı ki, kitabı sevmeyecek hiçbir insan olduğunu düşünmüyorum.
Hayatta karşılaştığım olaylar karşısında empati yapma durumunu fazla abarttığımı, bunun beni yorduğunu, kırdığını ve çoğu zaman tükettiğini düşünür ve bunu etrafımdaki insanlardan da sıklıkla bir eleştiri niteliğinde duyarım. Ama bu kitabı okuduktan sonra aslında hiç böyle biri olmadığımı anladım. Daha önce nasıl bir ağaç, bir nesne ile empati yapmadığımı düşündüm. 26 yıllık yaşantımda tek bir gün, tek bir ân bile nasıl yapmazdım? Gaflet!
Elimde tuttuğum kitabın bile bir ağacın canını yaktığını ve dönüşümünü düşününce gözlerim dolu dolu oluyor. Yine kendimden ve yeryüzündeki tüm insanlardan nefret etme ihtiyacı duyuyorum... Odamdaki tüm eşyalarla ayrı ayrı empati yapıyorum.
Umarım sizlerde bu kitabı okur ve bu hüznü yaşarken bana ortak olur, yalnız bırakmazsınız. Keyifli okumalar :)