Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu Kitap Bilgileri
Yazar: Necip Fazıl Kısakürek
Tahmini Okuma Süresi: 6 sa. 24 dk.
Sayfa Sayısı: 226
Basım Tarihi: Nisan 1999
İlk Yayın Tarihi: Nisan 1999
Yayınevi: Büyük Doğu Yayınları
ISBN: 9789758180274
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu Kitap Tanıtımı
Bu eser İdeolocya Örgüsü'ne bağlı olarak benim en başa alınması gereken verimlerimden biri...
Eser 20 yıl kadar önce Ramazan ayında ve üç defada konferans şeklinde verilmiş ve üç gece teravihten sahur vaktine kadar sürmüştür.
"Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu" üç gecede dörder saatten oniki saat konuşan adamın muazzam davayı temellendirmeye ve bir (sentez)'e bağlamaya çalıştığı en kesafetli bir deneme kabul edilmelidir.
(Önsöz'den)
Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu Kitaptan Alıntılar
1. "Kitap, büyük mesele!"
2. "*****
!..
******"
3. "İmam-ı Rabbanî buyuruyor ki:
“- Sen dua edebiliyor musun; nail oldun demektir!”"
4. "Sen dua edebiliyor musun? Nail oldun demektir!"
5. "*****
!
...
*****"
6. "Şeriatten başka hiçbir çare yoktur."
7. ""Şeriat mutlak mizandır!”"
8. "*****
«— Ne ağlıyorsun?» diyor, (Platon)a...
«—
»...
«—
,
?»...
*****"
9. "*****
.
.
*****"
10. "Allah’a inanmadan insan kendisine nasıl inanabilir?"
11. "Kendilerine Müslüman diyenlerin fikirsizliği de ayrıca hazin..."
12. "Velî dua ediyor, diyor ki:
-"Allah'ım istiğfarlarımdan dahi sana istiğfar ederim!"
Buyurun! Çünkü istiğfarda samimiyet eksikliği var... "Ben bir daha yalan söylemiyeceğim, beni affet!" derken Allah'a en büyük yalanı söylüyoruz. Velî ise böyle istiğfar ediyor. Görüyor musunuz dinimizin hazine tarafının hudutsuzluğunu?.."
13. "*****
,
.
*****"
14. "İmam-ı Rabbanî buyuruyor ki:
-"Sen dua edebiliyor musun; nail oldun demektir!"
Senin duanı kabûl etmeyecek olan sana dua ettirmez!.."
15. "Her zerre Allah’a doğru ebedî bir akış halindedir ve böylece gider."
Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu Kitap İncelemeleri
Selamun aleyküm arkadaşlar.
Benim 'en verimlerimden biri' diyerek ideolocya örgüsü kapsamına aldığı değerli kitap...
Batı tefekkürü, felsefesi fark etmez. Önce batıdan başlayalım. Ruhu bile maddeye akılla sindirmeye çalışan ve hakikati sadece akılla arayan, en son kendi kendinden kopup maddede zirve, ruhta yok olan taraf. Batı tefekkürünü üstad milattan önce kısaca içlerindeki tezatlarla birlikte ele alarak her birinin diğerini düzeltiyim derken kendindeki eksikliği sahte mantıkla düzeltmeye çalışan, en son bunların büyüklerinden akla düşenin kendini inkar etmesidir diyerek bozguna uğratan ve uğratan kişinin kendi içindeki yokluğu şeklinde üstad açıklamış.
İslâm tasavvufundan önce ise bizden bahsedelim. Biz maddeyi tahakkümümüze almamız gerekirken, ruhunu kaybetmiş taraf.
Tasavvufun, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in bâtını olduğunu ve tasavvufun sonradan ortaya çıkmadığını, felsefeden farkı ve felsefeden doğmadığını, sahte müslümanlar vs. tarafından hakikatinden uzaklaştırıldığını, tasavvuftaki en önemli meseleleri (zaman, vahdet-i vücüd, bazı tasavvuf şeyhlerinin halleri vs.) açıklandığı baş kitaplardan birisi.
Okurken zorlandığım, anlamakta güçlük çektiğim, bazen okuduğumu tekrar tekrar okumak zorunda kaldığım ama çokta zevk aldığım eser... Bu kitap bana göre üstadın okunması gerek değil zorunda olunan kitaplarından... İyi okumalar...
Üstâd
'in bu eserinin bende olan baskısı Ekim 1991 tarihli... Üstad eserini şu cümlelerle takdim ediyor: "Bu eser İdeolocya Örgüsüne bağlı olarak benim en başa alınması gereken verimlerimden biri... Eser 1960'ın Ramazan ayında ve üç defada konferans şeklinde verilmiş ve üç gece teravihten sonra sahur vaktine kadar sürmüştür. Bu eser üç gecede ve dörder saatten oluşan oniki saat konuşan adamın muazzam d3avayı temellendirmeye ve bir (sentez)e bağlamaya çalıştığı en kesafetli bir deneme kabul edilmelidir... Kısa ve kalın harfleriyle Batı, ince ve mahrem çizgileriyle Doğu... Bu eser, kendi zâtıyla ne olursa olsun, muhtaç bulunduğumuz tefekkür cehdine mihenk teşkil etmesi bakımından kıymetlendirilse yeridir... Türkiye'yi, İslâm âlemini ve bütün insanlığı kurtaracak sistemin örgüsü lif lif bu eser yerleştirilmeye çalışılmıştır..."
Eser, Batı tefekkürünü tâ Sokrates den başlayıp 20. Asıra kadar kadar tetkik, tahlil, teşhis ve tesbit ettikten sonra, İslâm tasavvufu önünde hesaba çekmenin usûl ve metodunu yeni nesillere göstermek ve izâh etmek gayreti ve gayesinde kaleme alınmış, muazzam derinlikte bir eser... Üstâdı tanıyanlar bu eseri mutlaka okumuşlardır, tanımak isteyip, onun fikri derinlik ve genişliğini merak edenlere hararetle tavsiye olunur... Keyifli okumalar dileğiyle...
"Bu eser İdeolocya Örgüsü'ne bağlı olarak benim en başa alınması gereken verimlerimden biri .."
Bu cümle ile başlamış Necip Fâzıl kitaba. Aslında bir kitap olarak kaleme alınmamış metin. Ramazan ayında teravih namazı ile sahur arasında verdiği birkaç konferansın ses kayıtlarının kitaplaştırılmış hali. Ama kitaba büyük önem atfetmiş kendisi.
Batıyı anlatırken aklın sınırlarına özellikle vurgu yapmış. Tasavvufu anlatırken kendi ifadesiyle incelmiş. İtiraf edeyim, kitabı okurken böyle bir konuşmayı Dücane Cündioğlundan dinlemeyi çok istediğimi hissettim. Doğunun ruhu ile batının aklını mukayeseli olarak ele alabilecek ender şahsiyetlerden biri olarak görüyorum çünkü Dücane Hocayı.
Necip Fazıl'daki mukayese doğunun üstünlüğü üzerine yoğunlaşmış ve sanki sığ kalmış. Şahıslar ve fikirler bağlamında dogu-batı mukayesesine değinmemiş Necip Fâzıl. Ama konuya giriş bağlamında elbette kıymetli bir eser kesinlikle. (Her iki alanda da vukufiyetim olduğu iddiasında değilim.)
Birkaç alıntı paylaşmak istiyorum. Cidden etkilendiğimi gururla ifade edeyim.
"Zevken idrak. Anlamadan anlamak."
"Ne ki O zannesersin, O'na perdedir."
"Fetva ile takvayı ayırmak lazım. Fetva umum içindir, takva husus için. Yani yalnızız orada."
"Sahabeyi görseydiniz onlara deli derdiniz, onlar sizi görseydi size müslüman demezlerdi."
"Tasavvuf nedir? İçtima ile zikr, istima ile vecd, ittiba ile amel...(Cüneyd-i Bağdadî)"
Eski Yunan, Roma, İsevilik,İskenderiye mektebi, ortaçağ tüneli, rönesans. Yani Yunan+Roma+Hristiyanlık= Batı medeniyeti Necip Fazıl, batı medeniyetinin düşünce seyrini bu şekilde anlatıyor, aklın sınırlarını zorlayan nice düşünürler ötesine geçemiyor, madde aleminde takılıp kalıyor. 16. yy da luther kilisenin hristiyanlığına karşı gelip reform yaptığında biz neredeydik diyor, yazık ki islam düşüncesine bu kadar yaklaşmış insanlar kendi düşünce sistemlerine uygun din uyduruyorlar. Yaptıkları şey içinde bulundukları karanlığın tonunu artırmaktan öteye geçemiyor. Kitabın sonrası ise Doğu’nun asli rengi ve mutlak vahidi İslamiyet. Şimdi oraya geçiyoruz. “Bugün İslamiyeti içeride müdafaa etmek dışarıda müdafaa etmekten zor hale gelmiştir. Ben bu davayı eğer Avrupa’da ,Amerika’da, Afrika’da hatta kutuplarda müdafaa etmiş olsaydım belki bir anlayış istidadı, bir ‘acaba’ merakı olsun bulabilirdim. Burada ise,her şeyin anlaşılmış olduğunu zannetmenin sadece kabuktan ibaret kalmanın ve böylece her türlü nefs muhasebesinden mahrumluğun düzelmez akameti vardır.” Sanırım asıl sorumumuz da bu, her şeyi bildiğini zannetmek. Son olarak ise batı tefekkürü ve islam tasavvufunu şöyle güzel özetliyor: “ Batının bütün eserini sıfıra indirici eksiği ruh, asl olarak Doğuda, ahiretin tarlası olan dünya fethine ( dünya fethi - çok sevdim bu ifadeyi) memur akıl da Batı’da ... Bu iki kutbu birleştirip bir ark lambası parlayışına vücut vermeden, yaşanmaya değer hayatın sırrı ele geçirilemeyecektir.”
Yazarın keskin üslubu ve ideolojik farklılığı nedeniyle batı felsefe ve düşünüş dünyasının ele alındığı ilk bölümde objektiflikten uzaklaşıldığını görüyoruz. Batı felsefesi, özellikle ikinci bölümde ele alınan islam tasavvuf ve şeriatına dair doğruluğun ne kadar büyük ve açık olduğunu ispat gayesi nedeniyle ezilerek hor görülerek dile getirilmiş.
Eserde sık sık doğu özelinde islam tasavvufunun/ şeriatının hakikatin kendisi olduğu, bunun haricinde özellikle akla dair hakikatlerin/batı felsefesinin, aklın sınırlarının dar olduğu iddiası nedeniyle “büyük hakikat arayışında” insanı yanlışa düşüreceği tezi ısrarla vurgulanmış.
Görünenden çok görünmeyenin ön plana çıkarılarak yüceltildiği eserin finalinde, ilk bölümde çokça eleştirilen “aklın” islam dünyasının en büyük eksikliği olduğu belirtilerek bir nevi tezatla itiraf niteliğinde bir teşhis getirilerek tabiri caizse orta yol bulunmuş.
Şahsi değerlendirme:
Batının özellikle düşünce ve felsefe uğraşı sayesinde bugünkü ahlak değerlerine ulaştığı ve müslümanların bu durumu bir türlü kabul etmediği, doğunun(Ortadoğu) ise islam tasavvufunu bile doğru bir şekilde anlamayarak bugünkü çamurunda oyalanışı, elli yıldır ve hatta bin yıldır müslümanların hiç ilerleme kat etmediğinin ve bu kafayla da etmeyeceğinin acı bir sonucu olarak açıklıkla karşımızda durmaktadır.