Amok Koşucusu Kitap Bilgileri
Yazar: Stefan Zweig
Tahmini Okuma Süresi: 1 sa. 42 dk.
Sayfa Sayısı: 60
Basım Tarihi: Aralık 2021
İlk Yayın Tarihi: 1922
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Orijinal Dil: Almanca
ISBN: 9786053329053
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Amok Koşucusu Kitap Tanıtımı
Amok Koşucusu doktor olarak yardıma ihtiyaç duyan bir insana el uzatmanın vicdani yükümlülüğüyle kendi karmaşık duyguları arasında sıkışıp kalan bir adamın hikâyesidir. Hollanda Doğu Hint Adaları’nda görev yapan bir doktor, dara düşüp kendisine başvuran çok zengin bir kadının “yardım” talebini geri çevirir. Zira kadının mağrur ve hesapçı tavrı karşısında büyük bir öfkeye kapılmış, gururuna yenik düşmüştür.
Ancak söz konusu olan insan hayatıdır. Kısa süre içinde pişmanlığın pençesine düşer. Kadına yardım etmeyi saplantı haline getiren doktor, Malezya halkında rastlanan bir nevi öldürücü delilik olan hummanın, amokun etkisi altına girer.
Stefan Zweig (1881-1942): Roman, şiir, öykü, deneme ve oyun gibi farklı türlerde yetkin ürünler veren yazar, Viyana’da doğdu. Yaşamı boyunca Avrupa’nın hızlı değişimine tanıklık etti. 1913’te Salzburg’a yerleşti. 1934’te Nazilerin baskısı yüzünden bu kentten ayrıldı. Önce İngiltere’ye, 1940’ta da Brezilya’ya göç etti. 1942’de karısıyla birlikte intihar etti. Önemli denemeleri arasında Balzac, Dickens ve Dostoyevski’yi konu aldığı Drei Meister (1920; Üç Büyük Usta); Hölderlin, Kleist ve Nietzsche’yi incelediği Der Kampf mit dem Dämon (1925; Kendileriyle Savaşanlar) ile Casanova, Stendhal ve Tolstoy’la ilgili Drei Dichter ihres Lebens (1928; Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar) sayılabilir. Yazara ün kazandıran bir başka yapıtı Sternstunden der Menschheit’tır (1928; Yıldızın Parladığı Anlar). Zweig ayrıca Joseph Fouché, Marie Antoinette ve Mary Stuart’ın nesnelikten çok sezgiye dayanan biyografilerini yazmıştır. Çok sayıda yapıtı arasında Verwirrung der Gefühle (1925; Karmaşık Duygular) adlı bir öykü kitabıyla Ungeduld des Herzens (1938; Sabırsız Yürek) adlı bir psikolojik romanı da mevcuttur.
Amok Koşucusu Kitaptan Alıntılar
1. "Söz konusu başkalarının derdi olunca nasıl da hep daha zeki ve daha nesnel oluruz.."
2. "Belki de insan her şeyi içine atmaktan boğuluyor zamanla..."
3. "“Çok zor oluyor insanın her şeyi içine atması ve içinde debelenmesi...”"
4. "Sizden benimle konuşmanızı rica ediyorum...
Çünkü kendi sessizliğimde boğulmak üzereyim..."
5. "“...belki de insan her şeyi içine atmaktan boğuluyor zamanla...”"
6. "Ah şu belirsizlik, nasıl da eziyet ediyordu şimdi bana..."
7. "Sizden benimle konuşmanızı rica ediyorum, çünkü kendi suskunluğumda boğulmak üzereyim."
8. "Belki de insan her şeyi içine atmaktan boğuluyor zamanla..."
9. "Çok zor oluyor insanın her şeyi içine atması ve içinde debelenmesi..."
10. "Belki de insan her şeyi içine atmaktan boğuluyor zamanla."
11. ""Söz konusu başkalarının derdi olunca nasıl da hep daha zeki ve daha nesnel oluruz.""
12. "Belki de insan her şeyi içine atmaktan boğuluyor zamanla..."
13. ""Söz konusu başkalarının derdi olunca nasıl da hep daha zeki ve daha nesnel oluruz.""
14. "Ah bu belirsizlik nasıl da acı veriyor bana şimdi...."
15. "Belki de insan her şeyi içine atmaktan boğuluyor zamanla..."
Amok Koşucusu Kitap İncelemeleri
“Gerçekten hiçbir şey hatırlamıyorum, bana ne oldu bilmiyorum… Neden bu kadar çok Zweig kitabı okumaya başladım, bilmiyorum...”
Stefan Zweig okuyanlar bilir, Zweig'in bir kitabını okuyan kişi artık iflah olmaz ve bütün kitaplarını okumaya başlar. Adeta bir Amok Koşucusu gibi...
Peki Amok koşucusu nedir? Hemen cevaplayayım, bir tür çıldırma durumudur. Bu tabir, bugün dünyanın her yerinde benzer cinnet olaylarında faili tanımlamak için kullanılır. Kökeni bir çeşit intihar saldırısı geleneğine dayanır. Amok koşucusu sonuna kadar savaşır sonunda savaştığı şey uğruna ölür.
Hem ülkemizde, hem de dünyanın pek çok yerinde, bir dizi insanı öldürüp ardından kendisini öldüren insanların haberlerini sürekli duyuyoruz/okuyoruz. İşte bunların hepsi birer amok koşucusu. Bu durumun aktörlerinden, şayet hayatta kalanlar varsa, ifadeleri de genelde şöyledir; “Gerçekten hiçbir şey hatırlamıyorum, bana ne oldu bilmiyorum…”
İşte amok koşucusu da böyledir. Bir çıldırma haliyle harekete geçer. Kendisinin gücü kalmayacak ve artık düşüp ölecek hale gelene kadar karşısına çıkan her şeyi yok etme eğilimindedir.
Esasen yazarımız Stefan Zweig da bir amok koşucusudur. Yaşamına intihar ederek son verdiğini düşünürsek, kısmen de olsa yazarın da bir amok koşucusu olduğunu söyleyebiliriz.
İlk okumaya başladığımda ne okuduğumu anladım desem yalan olur derken bir anda olayların içerisinde buldum kendimi. Kitap nedenini bilmediğimiz bir kaza ile başlıyor, kahramanımız olayları anlatmaya başlıyor. İnsanların birbiri ile muhabbetinden, gülüşmelerinden, mutluluklarından rahatsız olan kahramanımız huzuru gündüzleri uyuyarak, geceleri ise ayakta kalarak bulmaya çalışıyor. Bir gece huzuru tek başına bulduğunu sandığı bir zamanda yanan piponun çıkardığı ışık bulunduğu ortamda yalnız olmadığını öğrenmesine vesile oluyor.
Kitabın kapağındaki Amok Koşucusu ismi; Malezyalı iyi yürekli sıradan birinin içkisini içip, duygusal olarak umursamaz ve monoton bir moda girdikten sonra bıçağını kaparak, hızla at gözlüğü takmış gibi hedefe kilitlenip dosdoğru koşmasından bahsediyor.
Kahramanımız yalnızlığını başka biriyle paylaştığı gecelerde artık hikâyesini Amok Koşucusuna benzeterek anlatmaya başlıyor. Başarılı bir doktor olan kahramanımızın kibir ve egosuna yenilerek nasıl bu duruma düştüğünün hikâyesini anlatıyor. Kahramanımızın hikâyesinde kibri, nefreti, duygusallığı, aşkı ve sonunda yaşamış olduğu pişmanlığa tanıklık ediyoruz. Yaptıklarını takdir etmeyenler olabilir ama sonunda sözüne sadık biri olduğunu göstermiş olması kahraman üzerindeki olumsuz havayı dağıttı diyebilirim.
İnce bir kitap, başlarda biraz sıkıcı gelse de ilerleyen sayfalarda hikayenin akışına kapılıp gidiyorsunuz.
Keyifli okumalar dilerim…
Oldukça popüler olmasına rağmen beklentimi karşılamayan bir kitap okudum bugün...
En baştan şunu söylemeliyim, konusu kötü değil. Bir saplantının sebep olduğu trajediyi ele alan güzel bir konusu var. Fakat sanırım ben beklentiyi yüksek tuttuğumdan biraz hayal kırıklığına uğradım.
Kitapta hayatını insanları iyileştirmeye adayan bir doktorun, mesleği ve insani dürtüleri arasında yaşadığı ikilemden doğan dramatik olayları okuyoruz. Bir gün mesleğinde oldukça başarılı olan doktorumuzun kapısını oldukça zeki ve mağrur kadın çalar. Yardıma ihtiyacı olduğunu söyleyen bu kadına vereceği cevapla doktorun hayatı tümden değişecektir.
Peki kitabın adında geçen Amok Koşucusu ne anlama geliyor? Bir tür çılgınlık hali. Öyle bir hal ki, cinnet geçiren insanları tanımlamak için de kullanılır.Bir şeyi saplantı haline getirip sonuna dek onun peşinden giden, sonunda o uğurda canını bile kaybedebilecek olan kişidir de diyebiliriz
Zweig'in pesimist kaleminden umutsuzluk, saplantı ve trajedi içeren bir hikaye. Eğer bu tarz kitapları seviyorsanız, beklentiyi çok yüksek tutmazsanız, önerebilirim. İşte sizler için bu kitaptan seçtiğim birkaç alıntı :
"Sizden benimle konuşmanızı rica ediyorum, çünkü kendi suskunluğumda boğulmak üzereyim."
"Söz konusu başkalarının derdi olunca nasıl da hep daha zeki ve daha nesnel oluruz."
"Güvenin şartı samimiyettir, kayıtsız şartsız samimiyet."
Stefan Zweig’in kaleminden çıkan her şey gibi Amok Koşucusu da kısa ama çarpıcı bir eser. Bazen sadece 50-60 sayfa yeter de artar bile, sizi bir öykünün ortasına fırlatıp duygularınızı darmadağın etmeye. İşte Amok Koşucusu tam da öyle bir kitap: Kısacık ama yüreğe işleyen, tutkunun, suçluluğun ve pişmanlığın etrafında dönen sarsıcı bir anlatı.
Kitabı okurken kendinizi tropik bir coğrafyada değil, insan ruhunun sıcakla kavrulan iç dünyasında buluyorsunuz. Zweig’in ismini bilmediğimiz anlatıcısı, bir doktorun hayatına beklenmedik şekilde dahil oluyor ve o doktorun geçmişiyle, içindeki fırtınayla yüzleşiyoruz. O anlatım o kadar etkileyici ki, tek bir mekânda geçen bir sahnede bile zihninizde sinematik bir film dönüyor adeta.
“Amok” kelimesi bile başlı başına çarpıcı aslında. Kontrolsüz bir öfke, delilik hali… Ve bu hikâyede de bir adamın, gurur, aşk ve pişmanlıkla kontrolsüzce sürüklendiği o hâli izliyoruz. Zweig burada insan psikolojisinin nasıl ince ince çatladığını, küçük bir kararın bir insanı nasıl geri dönülmez bir sona götürdüğünü öyle güzel anlatıyor ki, zaman zaman durup düşünmek istiyorsunuz:
“Ben olsam ne yapardım?”
Zweig’in en büyük özelliği, karakterlerinin iç dünyasını öyle derinlikli anlatması ki, kısa hikâyelerinde bile roman kadar yoğunluk hissediyorsunuz. Ve bu kitap, o yoğunluğun zirvesinde.
Eğer henüz okumadıysanız, Amok Koşucusu sadece birkaç saatinizi alacak belki ama etkisi günlerce kalacak. Çünkü bu hikâye, dış dünyadan çok iç dünyada geçiyor. Ve insan kendinden kaçamaz.
“Çünkü bazen en korkunç şey, yaptıklarımız değil, yapamadıklarımızdır.”
Bazı insanlar birer amok kosucusudur!
Amok koşucusu kimdir, ne yapar?
İradesi olmayan, heva ve hevesinin peşinden körü körüne giden, gittiği her yerde de korkuya ve şaşkınlığa neden olan davranışlarda bulunarak, delilik yapan, iyilik yapayım derken, kötülük yapan kimselerdir. En belirgin özellikleri de, (ama kitaba göre) iş işten geçtikten sonra pişman olan bir gruptur. Neden mi, iş işten geçtikten sonra?
Çünkü, iradelerine hükmedemez ve arzularının kölesi olurlar. Bu da, iş işten geçmeden, hatalarını görmeyecekleri anlamını taşır.
Bir saatte bitirebileceğiniz ama etkisini günlerce hissedebileceğiniz bir kitap. Tabi bu durum her insan için geçerli mi, derseniz, hayır, her insan için geçerli değildir, derim.
Kimler için geçerli o zaman?
Kimler için olacak kardeşim, iradesini kaybeden, istek ve arzularına hükmedemeyen, istek ve arzuları tarafından yönetilenler için geçerli, derim.
Kim bu insanlar peki?
Gözlerinden ateş fışkıranlar...
Aa, gözlerinden ateş fışkıran bir insanla karşılaşmadınız mı?
Hayır...
İnsan değilsiniz o zaman efendim, nasıl olur da gözlerinden ateş fışkıran bir insan görmediniz?
Gözlerinden ateş fışkıranı göreni de görmedim ki!
O zaman sizi görmeye davet ediyorum!
Nasıl?
Bu kitabı okuyarak tabi ki de..
Keyifli okumalar dilerim.