Amcanın Düşü Kitap Bilgileri
Yazar: Fyodor Dostoyevski
Tahmini Okuma Süresi: 4 sa. 59 dk.
Sayfa Sayısı: 176
Basım Tarihi: Nisan 2017
İlk Yayın Tarihi: 1859
Yayınevi: Can Yayınları
Orijinal Dil: Rusça
ISBN: 9789755100388
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Amcanın Düşü Kitap Tanıtımı
"Yazar olarak pek çok kusurum olduğunu biliyorum. Çünkü öncelikle ben kendim, hiç hoşnut değilim kendimden. Kendi kendimi tarttığım bazı anlarda, çoğu kez, sözcüğün tam anlamıyla, anlatmak istediğimin ancak yirmide birini arılattığımı, belki de hiç anlatamadığımı gördüğüme inanmalısınız. Beni kurtaran şey, Tanrının bir gün bana o kadar güç ve esin göndereceği ve benim de kendimi daha noksansız anlatabilceğim, kısacası, yüreğimdeki ve hayal gücümdeki her şeyi ortaya koyacağım konusunda beslediğim alışılmış umut'tur."
-Dostoyevski-
"İnan bana, her yerde çalışma, hem de korkunç bir çalışma gerekli. İnan bana, Puşkin'in hafıf ve ince bir şiiri, Puşkin tarafından uzun uzun düzeltilip işlendiği için bir çırpıda yazılmış gibi durmaktadır. Kolayca yazılmış hiçbir şey olgun değildir."
-Dostoyevski-
İnceliklerle dolu, insanın ruhsal yapısına büyük bir ustalıkla sokulan dünyanın en büyük romancılarından biri sayılan "Dostoyevski"nin bir kitabını sunuyoruz. Nihal Yalaza Taluy'un Rusça aslından Türkçeye çevirdiği "Amcanın Düşü"nü, "Dostoyevski"nin başka romanları izleyecek.
Amcanın Düşü Kitaptan Alıntılar
1. "...tam anlamıyla şair ruhlu bir kadınsınız."
2. "Her şey ölür…"
3. "Beni fazla üzmeyin ve damarıma basmayın!İçim bulanıyor duydunuz mu,bütün bu çirkef şeylerden içim bulanıyor !!"
4. "Şu her şeye burnunu sokan insanseverlik..."
5. "İşin özü her zaman gözden kaçan, önemsiz ayrıntılardır."
6. "Öylesine güzelsin ki, insan güzelliğine bir krallık feda eder."
7. "İçinden gelirse başkasını sev, ölenle ölünmez. Yalnız seyrek de olsa hatırla beni."
8. "Onu çılgınca sevdiğim için her şeyi mahvettim."
9. "Zaten bıraktım kendimi, ne zamandır hayal kurduğum yok..."
10. "Ruhu kederle doluydu…"
11. "İçinden gelirse başkasını sev; ölenle ölünmez."
12. "Bir insan kalıntısı, yalnız gömmeyi unutmuşlar."
13. "“Aynaya bak. O kadar güzelsin ki uğruna bir krallıktan vazgeçilir!”"
14. ""İçinden gelirse başkasını sev, ölenle ölünmez. Yalnız seyrek de olsa hatırla beni...""
15. ""İçim bulanıyor, duydunuz mu; bütün bu çirkef şeylerden içim bulanıyor!..""
Amcanın Düşü Kitap İncelemeleri
Bunamanın eşiğine gelmiş yaşlı bir prens ve sadece para için onunla evlendirilmeye çalışılan yirmi üç yaşında genç ve dürüst bir kız.
Dostoyevski bu kitabında, bir taşra kasabasının ileri gelenlerinden ve kendini kasabadaki bütün kadınlardan üstün olarak gören kibirli, uyanık, düzenbaz , para düşkünü, menfaatperest bir kadın olan, kızın annesi Marya Aleksandrovna'nın ibretlik hikayesini bize anlatıyor.
Kitabı okumaya başladığımızda, Çarlık Rusya'sının bir taşra kasabasında ve sosyetenin içinde buluyoruz kendimizi. Bir taşra kasabasının da sosyetesi mi olurmuş diye sormayın. Çünkü bir köyün bile kendine göre bir sosyetesi vardır. İşte Dostoyevski'nin en büyük özelliği de bu değil mi? Alt tabakanın yaşamını bizlere aktarmak. Tabiiki bu tabakanında katmanları olacaktır.
Bir gün kasabaya yaşlı, bekar ve bunamış kabul edilen bir prens gelir ve Marya Aleksandrovna'nın evinde misafir olarak kalır. Bu durumdan haberdar olan tüm kasaba halkı bu yaşlı , bunak ama zengin prensin peşine düşer. İşte tüm olaylar böylece gelişir. Bırakın yirmi üç yaşındakini on iki on dört yaşındaki kız çocukları bile prensin karşısına çıkarılmaya çalışılır.
Dostoyevski'den dönemin toplum yapısını yansıtan harika bir eser daha. Sözü fazla uzatmadan, sadece okumak gerek diyorum.
Dostoyevski okuma etkinliği ile başladığım kitabı kısa zamanda severek okudum.
Yaşlanmış , takma diş saç ve sakalla ayakta duran, kendini beğenen bir Prens ile annesinin son derece menfaatçi yaklaşımlarından kaçamayan bir genç kadının öyküsü.. İyi ile kötüyü ayırt edebiliyor küçük hanım, annesinin aşağılık fikirlerini onun yüzüne çarpacak kadar da açık sözlü. Bunlara rağmen annesi Marya onu nereden kandıracağıni gayet iyi bilmekte ve kızını sözde onu düşünüyormuş gibi yaparak ihtiyar prens ile evlendirmeye razı etmekte. o sıralar Prens ile ilgilenen akrabası olduğu sanılan baska bir adam da Zina' yı seviyor ve Zina dan umut aliyor.. fakat sonra Zina nın kendisi yerine Prensi tercih etmesine dayanamıyor ve anne kızın bütün foyasını ortaya döküyor..Erdemli olan Zina kabul ediyor suçunu ve nasıl da para için şöhret için Prensi kandırdıklarini anlatıyor herkesin önünde..
Prens yaşlı ve bunak olduğu için evlenme teklif edip etmediğini bilemiyor ve ona söylenen herşey e inanıyor .. bu teklifin bir düş olduğunu idda ediyor. Gerçekler ortaya çıkınca gördüğünu sandığı düşün gerçek olduğunu anlıyor..
Kitap toplumsal baskının birey üzerindeki etkisinden, insanların baskasina ya rezil olmamak için yada mukemmel görünmek için yaptıklarından çok güzel biçimde bahsetmiş.
Aile içinde yaşanan sorunlara da değinerek yazar; anne bile olsa hakkimizda karar alırken mutluluğumuzu ikinci plana atabileceğini işaret ediyor... ve sonunda bütün kirli fikirlerin hep istenildiği gibi gitmeyeceğini de göstermiş bulunuyor
Uzun zamandır inceleme yapmamıştım. Kitabın adını kitabı bitirdikten sonra bile anlamadım ta ki olayları düşünüp kavrayana kadar ama halbuki o kadar basitti ki bunu bilmemek için insanın aklı başka yerlerde falan olmalı. Hikayemiz şöyle başlıyor. Hikayemizde esas kızın annesi kızı zengin
yaşlı bir prense vermek için türlü oyunlar oynar. Kızımızın tabii ki eski sevgilisi fakirdir ama gururlu dur da. Kızını ikna etmeyi başarır annesi bu sırada. Prensin uzaktan bir yeğeni vardır. Tabii ki bu da esas kızımıza aşıktır. Prens yaşlı olduğundan dolayı aklı çok yerinde değildir zinanın annesi prensi ikna etmeye çalışır onu sarhoş eder ve kızıyla evlenmesi için prensi ikna eder. Daha sonra yeğeni bunun hepsinin bir düş olduğunu söyler ve prense düş gördüğüne inandırır. Sonuç olarak zina hiç kimseyle evlenmez ne amcasının yeğeni ile ne prensle ne de eski sevgilisiyle. Olaylar bu şekilde sürüp giderken aslında aşkı memnudan bir kesit gibi gelebilir. Aşırı spoiler verdiğim bir inceleme oldu ama çok rahat okunabilen akıcı,sıkıcı olmayan bir kitaptı. Öylesine dedikodular dönüyordu ki ben bile bazen okurken bu kadar da olmaz dedim. Allah herkesi öyle komşulardan öyle akrabalardan uzak tutsun. Son olarak da paranın gözü kör olsun zenginlik yerin dibine batsın. Canınızın sıkıntısını gidereceğine eminim çerez bir kitap 3 günde bitirirsiniz çok zorlarsanız bir günde bile bitirebileceğiniz bir kitap okumanızı kesinlikle tavsiye ediyorum öneriyorum dili oldukça kolaydı herkes okuyabilir ben aşırı waow diyemem ama tabii ki çok kötü de değildi şimdiden buraya kadar okuyanlara çok teşekkür ediyorum iyi okumalar arkadaşlar.
Dostoyevski'nin 1859 yılında yayımlanan ve 5 yıllık sürgün hayatından sonra edebiyata dönüş yaptığı ilk eseri olan "Amcanın Düşü", şu ana kadar okuduğum Dostoyevski eserlerinden farklı olarak mizahi yönü baskın olan ciddi bir taşlama örneğidir.
Mordasov adındaki bir taşra kasabasında geçen ve Rus sosyete kesimine şekil veren baskın ve hükmedici kadın karakterlerin ön planda olduğu, erkek karakterlerin ise bastırılmış ve silik tipler olduğu eserde, hırsları, dedikoduları, bitmeyen entrika ve planları ile akrabaları olan yaşlı amcaları Prens K'yı evlendirmek suretiyle yerlerini ve mevkilerini sağlama alma çabaları anlatılmaktadır.
Edebiyat dünyasına eğlenceli ve ironik bir üslupla dönen Dostoyevski, yine de bu tiyatrovari eseriyle Çarlık Rusya'sına sosyal ve siyasal göndermeler yapmaktan da geri durmamıştır. Prens K'nın takma gözü, takma ayağı, perukası ve şaşaalı giyimiyle görünürde var olan ama bitmeye mahkum duruşuyla Çarlık Rusyası'na, yine Prens K'nın gördüğü evlilik düşünden uyanması ve Avrupa'ya gitme düşüncesiyle de Rus halkının bir düşten uyanması ve gerçeği görmeleri gerektiği gibi örnekler sayabiliriz.
Okurken büyük bir keyif aldığım ve beni gülümseten bir eser oldu. Tiyatro oyunu olarak da yazılmış olsaydı büyük bir keyifle okur ve izlerdim. Karakterler, karakterler arasındaki tezatlıklar çok güzel yansıtılmış. Dostoyevski yine şaşırtmadı. Kitapla kalın...
Fyodor Mixayloviç Dostoyevski'ni ədəbiyyata qaytaran əsər olaraq bilinən “Dayının yuxusu” əsəri olduqca fərqli mövzuda və tərzdə yazılmışdı.
Əsəri oxuduğum zaman milli yazarımızdan olan Cəlil Məmmədquluzadəni xatırlayırdım, xüsusən də “Danabaş kəndinin əhvalatları” əsərinin tərzini verirdi.
•Yumor janrınım ön planda oldugu əsərdə gülüşün altında bir çox həqiqət gizlənirdi. Varlı burjuaziya nümayəndələri ilə kasıb təbəqəyə qarşı münasibət ayrımı, intiqam, saxtakarlıq, ölüm və s.
Əsər haqqında çox spoiler verməyəcəm, mövzusu isə belədir ;
Mariya Aleksandrovna, evinə “təsadüfən” gələn varlı K-ya öz qızı Zinani ərə vermək istəyir.
Manipulyasiya və natiqlik bacarığı olduqca güclü olan Mariya xanım istədiklərini əldə edib, burjuaziyanın cahi-cəlallı həyatına daxil ola biləcəkmi? Bu suala cavabı oxuduqdan sonra tapacaqsınız. :)
Gülməli hesab etdiyim hissələr Mariya ilə həyat yoldaşı Afanasinin ünsiyyəti olurdu, məsələn ;
“Afanasi : -Deyirsən knyaz nəsə desə, sus və gülümsə. Birdən o məndən nəsə soruşdu? Onda necə?
-Əcəb axmaq adamsan! Dedim axı sus. Sadəcə sus. Mən sənin yerinə cavab verəcəyəm. Sən sus və gülümsə.
-O mənim lal olduğumu fikirləşəcək.
-Çox vacib şey imiş! Qoy fikirləşsin də! Əvəzində axmaq olduğunu bilməyəcək. ”
√Oxuduğum üçün memnun olduğum bir əsər oldu. Dostoyevskinin tərzindən fərqli hiss etdiyim, yumor və axıcı bir əsər idi.
Xoş mütailələr