Tüm kitapları ücretsiz okuyabilir veya indirebilirsiniz! Ayrıca son kitabımız İlahi Rezonans artık raflarda! İncelemek için:

Albertine Kayıp - Marcel Proust | Detaylı Ücretsiz Kitap İncelemesi

Albertine Kayıp Kitap Bilgileri


Yazar: Marcel Proust
Tahmini Okuma Süresi: 7 sa. 59 dk.
Sayfa Sayısı: 282
Basım Tarihi: Haziran 2020
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
ISBN: 9789750803000
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak


Albertine Kayıp Kitap Tanıtımı


Marcel Proust'un dev yapıtının altıncı cildi Albertine Kayıp, tam da Mahpus'un bittiği yerden başlıyor: "Mademoiselle Albertine gitti!" Hizmetçi Françoise'ın bu ünleminin yankısı, romanı genişleyen halkalarla kuşatıyor: Andree'yle yüzleşme, birbirini izleyen telgraflar, Boulogne Ormanı'ndaki sarışın, birbirini yankılayan Combray ve Venedik... Geltinin ardından, bir gondol gezintisinde ağır ağır açılan yeni ufuklar.




Albertine Kayıp Kitaptan Alıntılar


1. "Çünkü çoğu kez, aşık olduğumuzu anlamamız, hatta belki aşık olmamız için, ayrılık gününün gelip çatması gerekir."




2. "insan bir sebeb var ise gider , gideceğini söyler .. karşısındakine cevap hakkı tanır
" öyle çekip gidilmez " .."




3. "Bir acı, sonuna kadar yaşamadıkça geçmez."




4. "Bir bakış bakar, kaybolur bütün acılar"




5. "Bir başka insanla ilişkilerimizde en önemli hata kaynakları, iyi kalpli olmak veya o insanı sevmektir. Bir tebessüm, bir bakış, bir omuz yüzünden âşık oluruz. Bu kadarı yeterlidir; sonra, umut veya hüzün dolu saatler boyunca bir insan imal eder, bir kişilik yaratırız. Ve ardından, âşık olduğumuz kişiyle görüştüğümüzde, karşımıza ne kadar acımasız gerçekler çıkarsa çıksın, o bakışın, o omzun sahibininden bu iyi yürekli mizacı, bizi seven kadın kişiliğini bir türlü ayıramayız; gençliğinden beri tanıdığımız bir insan yaşlandığında, gençliğini ondan ayıramayışımız gibi."




6. "Hiçbir duyguyu barındıramadığım bir boşluk oluştu içimde birden, sonrası yok..."




7. "Hiçbir duyguyu barındıramadığım bir boşluk oluştu içimde birden, sonrası yok..."




8. "unutmak benim için bir teselli olurdu. Ama öyle olmuyordu."




9. "


"




10. "gelmesini isteyebileceğim tek kişi bir daha asla gelmeyecekti"




11. "İnsan ulaşamadığı veya kesin olarak ulaştığı hedefleri kolaylıkla küçümser."




12. "Artık sevmediğimiz ve yıllar sonra karşılaştığımız kadınlarla aramızda ölüm yok mudur gerçekten de?"




13. "Kendime niçin işkence ediyorum?"




14. "Duygu dünyamızın çatısını ayakta tutan şey, daima görünmez bir inançtır, bu inanç yok olduğu anda çatı sallanmaya başlar."




15. "herşeyin yıprandığı, herşeyin sönüp gittiği bu alemde, güzellikten daha çok solan, paramparça olan, daha az iz bırakan birşey varsa, o da kederdir."





Albertine Kayıp Kitap İncelemeleri


Nedense “kayıp” kelimesini, “anahtarım kayıp” cümlesindeki gibi algılamışım. Kaybın, ölüm anlamına gelebileceği ise hiç aklıma gelmemiş. Bu nedenle epey afalladığımı söylemeliyim. Tıpkı çok sağlıklı birinin 24 saat içinde kaybı durumunda yakınlarının hissedebileceği türde bir şok yaşadım. Buna hiç hazır değilmişim ve böyle bir olasılığı da zihnar aklıma getirmemişim. Albertine’e iyice alışmışım meğerse.
Gerçi bana göre bundan daha şaşırtıcı olanı Marcel’in duyguları ve davranışları. Oldum olası bu tür sevme halini, amiyane tabirle “kaçan kovalanır” durumlarını hiç sevmem. Yazarı Proust olmasa serinin ilk kitabı haricindekileri okumak benim için gerçek bir dayanıklılık testi olurdu. Sonuçta, olaylar ve duygular ne kadar su gibi akıcı ve tüy gibi hafif ifade edilse de anlatılanın arkasındaki tutumu sevmeyince insan koca bir bardak su ile yutmaya çalıştığı hap hala dilinde kalmış gibi hissediyor.
Bu kitapta dikkatimi en çok çeken, zihnimde iz bırakan konu ise yası tutulan ve zamanla kaybına alışılan birinin aslında ölmediği anlaşılırsa kişinin ne hissedeceği üzerine. Ölünün hala ölü kalmasını istemek...
Ne tesadüf ki şu anda okuduğum diğer kitapta da ( Javier Marias, Karasevdalılar) benzer bir konu geçiyor. Hatta Balzac’ın Albay Chabert isimli kitabına da atıfta bulunuluyor. Hiç böyle düşünmemiştim. Bir yaşıma daha girdim derler ya, aynen öyle oldum.




Seride sona doğru gelirken bir hüzün gelmedi değil. 6. kitapla birlikte geriye veda bölümü, Yakalanan Zaman kalıyor.
Proust kaybolan zamanın peşinde giderken okuyucuyu gitgide hikayeye daha çok bağlıyor. Bu kitap hakkında spoiler vermeden bir şeyler söylemek de çok zor.
Yine de bir kaç kelam etmeye çalışalım. Kitap genel olarak Marcel'in Albertine'siz günlerini, onun yokluğunda ruhunda kopan fırtınaları, hala devam eden bitmek bilmeyen şüphelerini, dedektifliklerini, iç çatışmalarını anlatıyor.
Andree'nin itirafları onun Albertine ile ilgili şüphelerinde önemli bir karara varmasına yardımcı oluyor ama her ne kadar haklı olduğunu düşünse de sürekli geçmişi araştırmaktan, bulduklarıyla hatıralarını karşılaştırmaktan kendini alamıyor.
Yani yine takıntılı, yine aşkın özünden uzak. Ben bu ayrılıkta gerçek bir ayrılık acısı değil Marcel'in egosunun yansımalarını gördüm. Aslında kendi vicdanını susturmak için uğraşıyor bunca zaman. Ve sonuç olarak kendini aklayıp yeni hayatına uyum sağlıyor.

Bunun haricinde geçmişte anlatılan bazı olaylara arada bir gidip geliyoruz. Sosyetedeki yeni gelişmeleri takip ediyor ve ilginç olaylarla karşılaşıyoruz. Serinin en ince kitabı, çok hızlı bitirdim. Marcel'e bol bol kızdım ama Proust'un ifade etmekteki gücüne tekrar hayran oldum.

Son kitapta görüşmek üzere..




Modernizm’in batıdaki en önemli yazarlarından birisi olan Marcel Proust 7 kitaptan oluşan Kayıp Zamanın İzinde serisi ile ünlenmiştir. Pek çok yazar ve ressama da ilham kaynağı olmuştur.

‍️Godot’yu Beklerken adlı oyunuyla ünlenen Samuel Beckett ise ilk romanını Proust adıyla yazarın biyografisi ve Kayıp Zamanın İzinde serisi üzerine yazmıştır.

‍️Albertine Kayıp serinin 6. kitabı açıkçası çok araştırma fırsatım olmadan aniden aldım kitabı ve böyle sona doğru başlamış olmak biraz canımı sıktı. Yine de yarım kalmışlık, kopukluk hissetmedim. Geri kalan seriyi de tamamlayıp hepsini okumayı hedefliyorum.

‍️Modern ve postmodern eserlere karşı zaafım bir başka bu türlerdeki her eserde kendimden bir şeyler buluyorum mutlaka. Bu akımın herkese hitap etmesi zor çünkü alışılmış düzen ve kurgunun dışında. Olaylar arasındaki bağlantılar diğer eserlere göre farklı. Bir realist ya da romantik eserle kıyaslanamaz.

‍️Eşcinsel olan Proust yaşadığı dönemi göz önüne alınca eserlerinde bu konuyu da sıkça ele almaktan geri kalmamıştır. Albertine Kayıp eserinde de bunu görebiliyoruz.

‍️Eserde duygu yoğunluğu fazla bu ise bireyin iç dünyasına yönelik bir yoğunluk. Kendisiyle konuşması, hesaplaşması, kararsızlıkları… O kadar çok cümlenin altını çizdim ki burda kısaca anlatmam çok zor.





Albertine Kayıp
Aslında bir kitap serisinin 6.kitabı. Acemilikle yaptığım bir alışveriş sonucu kütüphaneme dahil olan bu kitap, yanıma bir kahve alayım bir çırpıda okuyayım diyebileceğimiz bir kitap değil öncelikle. Tam olarak iki yılda bitirdim. Okunan her 10 sayfada bir o upuzun cümleleri tahlil etmek, üzerinde yarım saat düşünmek gerekiyor. İnsan nedir? İnsanın tavrı ikili ilişkilerde nelerdir? Istırap insana neler hissettirir? Nankörlüğün bedeli nasıl ödenir? Kadın erkek ilişkisi nasıl ilerler ve nasıl ilerlemez gibi soruların cevaplarını bulabiliriz. Dünyada birçok psikolog desteklerinde ve kitaplarında insanın elindekine değer vermediği, bir illüzyona kapıldığı uzaktakini gözünde büyütüp yakınındakini basitleştirdiği anlatılır. Kitap da tam olarak buraya değiniyor. Ne istediğini bilmeyen, Albertine’i sevmediğini düşünen, sürekli geçmiş özlemi çeken, bu ilişkinin haz uyandırmadığını düşünüp ayrılmak isteyen adama “Mademoiselle Albertine gitti” cümlesi öyle bir tesir etmiştir ki alışkanlık dediğimiz şeyin aşkın çok daha ötesinde olduğunu aslında Albertine’i deli gibi sevdiğini anlamıştır. Ruh tahlilleri, alışkanlık, aşk, gurur, ikirciklikler, insanın kendisini tanımamasının verdiği ıstırap.
Albertine’i geri döndürmek için çok uğraşmıştır fakat Albertine ebediyete göçmüştür.
Psikoloji bilimiyle haşır neşir bu kitabı okumak insanı bir aydınlığa kavuşturuyor. Kendini tanıma, ne istediğini bilme, elindekine geç olmadan değer verme aydınlığı.
Şu alıntıyı da yazmadan gidemeyeceğim.
*”Benim nazarımda bir hiç olduğunu zannettiğim şey, demek ki aslında bütün hayatım, her şeyimdi.”




"Mademoiselle Albertine gitti!" cümlesiyle başlayan ve şoklar silsilesiyle ilerleyen, serinin 6.kitabı da bitmiş bulunmakta. Seneler önce "Kiralık Aşk" dizisi sayesinde tanışmıştım Proust ile. "Kibarlar Âlemi" ve "Hazlar ve Günler" kitabını almıştım merakla. İyi ki iyi ki iyi ki "Albertine Kayıp"ı almamışım. Ben kesinlikle seri olarak okunmadıkça bu kitaptaki duygu geçişlerinin, yoğunluğunun anlaşılabileceğini düşünmüyorum. Her şeyden önce Proust'u tanımıyorsunuz, Albertine'i tanımıyorsunuz; kitapta yaşamları hakkında, ilişkileri hakkında genel bir özet olsa dahi ben yetersiz buldum bu kitabı bağımsız okumak için. Üstelik sadece Albertine ile olan ilişkileri için de değil biricik dostu Saint Loup'la olan ilişkisinde de yaşadığı şokları anlayabilmek için seriye hakim olmak gerektiğini düşünüyorum.
*
Dengesizlik, şüphecilik, aşk had safhada. Ama bunların arasına sıkıştırılmış öyle cümleler var ki, kalbinizi lime lime ediyor. En az onun kadar acı çekiyorsunuz. Ve bazı cümleleri de var ki sinirden kitabı kemiresiniz geliyor. Diğer kitaplardan çok farklıydı, Proust okuduğunuzu hissediyorsunuz fakat farklı bir şey denenmiş gibiydi bu kitap. Fazlasıyla magazinsel ve olaylıydı. Neyse ki kazasız belasız bu kitabı da kaldırdım kenara. Gelsin serinin son kitabı.
Bu arada, Proust neden Albertine'in cenazesine gitmedi?



Tüm kitapları ücretsiz okuyabilir veya indirebilirsiniz! Ayrıca son kitabımız İlahi Rezonans artık raflarda! İncelemek için: