Akdeniz Kitap Bilgileri
Yazar: Panait Istrati
Tahmini Okuma Süresi: 8 sa. 30 dk.
Sayfa Sayısı: 300
Basım Tarihi: Mart 2013
Yayınevi: Araf Yayınları
ISBN: 9786055205614
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Format: Karton kapak
Akdeniz Kitap Tanıtımı
Şimdi, sessiz, hareketsiz durmak istiyorum. İstiyorum ki yaşamımın, bu eşsiz saatlerindeki huzuru hiçbir söz bozmasın. İyilik, minnet, umut duygularıyla doluyum ve güvertede, karanlıkta uzanmış, bir tek kelime söylemeden gökyüzünü seyretmek ve Akdeniz'in hışırtısına kulak vermek
bana doyumsuz bir haz verecek.
(Tanıtım Bülteninden)
Akdeniz Kitaptan Alıntılar
1. "İnsanlar hakkında, ancak kendimizi onların yerine koymak iyi niyetini gösterdikten sonra hüküm verebiliriz."
2. "Muvaffak olmak için her şey mümkündür.Yalnız iki şey lazım : Çalışmak ve sabır."
3. "Fakat kalbimiz, mantığımızın yarattığı bütün öfkelerin içinde eridiği bir kızgın ocaktır."
4. "“Tanrım, hayal ne güzel şey!
Zavallıların biricik hayırlı gerçeği”"
5. "Her şey yüreğindekine ve erişmek istediğin hedefe bakar."
6. "“Başkalarının ıstırabı karşısında insan yüreği, bu kadar duygusuz kalırsa her şey boşunadır.”"
7. "“Ah! güç sahibi olup da, insanları adil olmaya
Zorlamayı ne kadar isterdim..”"
8. "..”İnsanın mutlu olması için tek yol zengin olmak mıdır, beyefendi?” diye sordu.
“Elbette, dostum! En azından bana göre, zengin olmak fakir olmaktan, efendi olmak, uşak olmaktan daha iyidir.(…)”
“Ben de böyle düşünüyorum ama bir şartla: İnsanın elleri daima temiz olmalı..”
…"
9. ".. görmüyor ve işitmiyordu, fakat insan sevdiği zaman, görmek ve işitmek lüzumsuzdur.
."
10. "“Birini, bir şeyi çok sevmem lazım. Ben böyle yaratılmışım...""
11. "İnsanın namuslu değilken ve olamayacak durumdayken namuslu görünmeye çalışması kadar iğrenç namussuzluk yoktur."
12. "“Türkiye'de insan az para ile paşa gibi geçinebilir..”"
13. "“İnsan ruhu ne acınacak şey..”"
14. "İşlenmiş bir zekanın cazibesi katılmadıkça iyiliğin bile tadı kalmıyor."
15. "Ve ölüler bir daha dirilmez.
."
Akdeniz Kitap İncelemeleri
Panait Istrati... Adını ilk duyduğumda Yunan sandım fakat Romanya doğumlu gezgin bir yazar. Olayların çoğunun Osmanlı'nın Akdeniz'e kıyısı olan yerlerinde (Suriye ve Lübnan) ve Mısır'da geçtiği bu romanı "yine oryantalist bakış açısıyla yazılmış, gerçekçilikten uzak bir roman olabilir" düşüncesiyle okudum, fakat yanılmışım.
Kitabın kahramanı Adriyen (aslında Panait Istrati) bizden birisi. Samuel ve Mihail de öyle. Romandaki diğer insanlar da bizden, çünkü gerçek! Evet bunu iliklerinize kadar hissediyorsunuz romanı okurken. Peki kim bu Adriyen? İbrail/Romanya doğumlu, hayalleri olan ve boynuna zincir bağlanılmasını sevmeyen bir genç. Zincirden kastım, bağlanma sorunu var bu arkadaşımızın. Ama insanlarla alâkalı değil bu bağlanma sorunu, iş anlayışıyla alâkalı. Dünyayı tanımak istediği için "çakılı" işlerde tutunamayan bir arkadaşımız. Ama bazılarının dediği gibi bu romanı "aylaklığın kitabı" olarak göremiyorum. Adam her gittiği yerde çalışıyor, hem iş de seçmiyor (tabii çakılı kalacağı işleri yine seçmiyor Adriyen beyimiz). Bu nasıl aylak?
Romanda her olaya onun gözünden, onun hisleriyle bakıyoruz. Adriyen'in bu hayatta en önem verdiği şey, anladığım kadarıyla arkadaşlık. Başlangıçta tanıştığı Samuel gibi meczup bir babayı bile yarı yolda bırakmıyor mesela, hatta aile işlerinde bile ona yardımcı olmaya çalışıyor. Kitabın son bölümleri yürek burkan ve insana bazı değerleri sorgulatan cinsten, üzülebilirsiniz.
Kitabı değil ama bu birkaç satırı inceleyin:
-Sonsuz yaşam insana kendiliğinden gelen bir ruh halidir. Sen buna, istersen, vicdanının tasarladığı biçimde bir safiyet içinde yaşama gereksinimi diyebilirsin. O zaman, sen ruhu kirleten tüm kötülüklerden kurtulursun. İlahi nur üstüne iner. İşte bu. Kurtuluş yolunu arayan adama bundan çok ne gerekir? Kuşkusuz, aydınlığa götüren basamakları çıkmak için tek yol olan duaya başvurulmazsa her şey boşunadır. İnsan Tanrı’ya seslenip ona yalvarmalı.
– Peki ne demeli?
– Sen ki dinsizsin, anadan doğma sağır ve dilsizler gibi hiçbir şey söylemesen de olur. Dua bir sürü sözcük demek değildir, ancak bir huşudur, bayağı halden ulvi hale geçiştir.
– Bu yalnız manastırda mı yapılabilir?
– Ha! Bu soruda iş karışır! İnsan bunu her yerde yapabilir, bir çukurun içinde ya da bir sarayda. Her şey yüreğindekine ve erişmek istediğin hedefe bakar. Örneğin bana tek başına manastır yeterli gelmedi. Ben yirmi yaşımdan beri keşiş ve rahibim, ama ancak Aynaroz’da dua ettiğim zamandan beri ruhum doyuyor. Bu dağa, bu korulara, bu uçurumlara, buranın sessizliğine, göğüne, Akdeniz’in bayağılıklardan tümüyle uzak oluşuna gereksinimim varmış. Bunlara erişmek için cinayetten bile çekinmezdim, ama Tanrı yardımcım oldu, tüm bunları ailemin sağladığı küçük bir para sayesinde elde ettim.
Malvolmuştum! İşte hayallerini gerçekleştirmiş bir adam daha! Aydınlığı, huzuru, gizemi ile Aynaroz’un hayali beni kendine çekti.
Bu kitap hakkında güzel bir analiz yapmış arkadaşımız:
Ben de ilave olarak şunları yazmak istiyorum.
Yazar, kişi ve mekan betimlemelerini öyle güzel yapıyor ki, adeta romanda yazılanlar gözünüzün önünden bir film şeridi gibi geçiyor.
Bundan tam 116 yıl önce dünyayı gezmek isteyen; sıcak havayı, denizi, gökyüzünü, ağaçları seven, özgürlüğün onun için vazgeçilmez bir hayat parçası olan gencin Akdeniz ülkelerine gitmek için bir gemiye atlamasıyla başlıyor her şey.
Öncelikle romanda en iyi anlaşılan nokta: Gittiğiniz yabancı bir yerde hemşehriniz ya da aynı dinden, aynı dilden olduğunuz birine rast geliyorsanız, çok şanslısınız.
İstisnalar dışında genelde kol kanaat gereceklerdir.
Yazar ayrıca başkahraman, sabit bir yerde durmayı sevmiyor.
Sabit bir işte çalışmaktan hoşlanmıyor.
Karın tokluğuna, barınmaya karşılık çalışıyor çok kez.
Sanatsal olan her şeye hayran.
Yalnız kalmak adeta onun için bir ızdırap, kafa kafaya verdiği bir arkadaş onun için bir nimet.
Annesinin evlilik için olan ısrarından her defasından kaçıyor.
Fakat ara ara da düzenli bir yuva kurmanın iyi bir şey olabileceğini dile getiriyor.
Gittiği yerlerde kadınların en aşağı mertebede olduğunu anlıyorsunuz.
Kadın, sadece bedeniyle var.
Başkahraman, ahlaksızlığa oldukça karşı ve hep de kendini tehlikeli kadın pazarlamacılarının, pazarlanan kadınların ve çalıştırıp emek karşılığını vermeyen zenginlerin içinde buluyor.
Alkol, kumar, doyumsuzluk, aç gözlülük bu kitapta da birçok rezaletliğin, tehlikenin baş nedeni oluyor.
Daha yazacak çok şey var fakat ben okuyup yaşamanızı öneririm.