Tüm kitapları ücretsiz okuyabilir veya indirebilirsiniz! Ayrıca son kitabımız İlahi Rezonans artık raflarda! İncelemek için:

Ahmet Arslan Alıntıları & En Çok Okunan Sözleri

Ahmet Arslan En Beğenilen Sözleri



1. "Descartes her şeyden şüphe etmenin mümkün olduğu, ancak şüphe eden insanın, şüphe ettiği anda, şüphe ettiğinden şüphe etmesinin mümkün olmadığı görüşüne varır."


- Felsefeye Giriş



2. "Soruşturulmayan, üzerinde düşünülmeyen bir hayat, yaşanmaya değmez. İnsan, kendi hayatını inceleme kabiliyetidir. Bu olmaksızın o, hiçtir."


- Felsefeye Giriş



3. "İyi bir kadına rastlarsanız mutlu, kötü bir kadına rastlarsanız filozof olursunuz.""


- İlkçağ Felsefe Tarihi 2



4. "Erken Dönem Hırıstiyan düşüncesinin Augustinus sonrası önemli oku­lu Kapadokya Okulu'dur. Bu okulun Hıristiyanlığın Platon aracılığıyla yük­sek ölçüde mistik bir yorumunu yapma projesini üstlenmiş olan Aziz Basilei­ os, Nazianzos'lu Gregorios ve onunla aynı adı taşıyan Nyssa'lı Gregorios, ay­nı doğrultuda ilerleyen Sahte-Diyonizos ve İtirafçı Maximus ile birlikte bir başka ve önemli teoloji geleneğini temsil etmektedir.

İlkçağ felsefesinin 'son şehidi' olan Boethius ise 'son Romalı ve ilk sko­ lastik düşünür' olarak ve antik çağdan Hıristiyan Ortaçağı'na geçişi temsil et­ mesi bakımından önem taşımaktadır."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



5. "Ortaçağ İslam dünyasında Yunan tarzı felsefe geleneğini başlatan ve onun ilk önemli temsilcisi olan Farabi özü itibariyle Yeni-Platoncu bir filozoftur.

Bu geleneğin Farabi sonrası en ünlü temsilcisi olan ve Geç Ortaçağ Hıristiyan düşüncesi üzerindeki etkisi Farabi'ye oranla daha büyük olmuş olan İbni Sina'da bu etki daha da güçlü bir biçimde kendisini gösterir.

İslam dünyasın­ da Aristoteles'e ve Aristotelesçiliğe dönüşün bayraktarlığını yapan İbni Rüşd bile bu etkiden kendini kurtaramamıştır."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



6. "Siyaset artık yalnızca siyasetçilere bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir."


- Felsefeye Giriş



7. "*****

Beden, ruh için bir zindandır.

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 1



8. "*****

TEK BiR ŞEY BiLiYORSAM,
O DA HiÇBiR ŞEY BiLMEDiGiMDiR.

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 2



9. "1) Anlattığın şeyleri gerçekten iyi bilip bilmediğine, anlattığın konulara hâkim olup olmadığına;
2) anlattığın şeylere senin kendinin gerçekten inanıp inanmadığına,
3) hoşlarına giden şeyler söy­lemediğin durumda da niyetinin ne olduğuna, yani amacının kendileri­ ne hakaret etmek, kendilerini incitmek mi yoksa gerçekten doğru oldu­ ğunu düşündüğün bir şeyi kendilerine aktarmak mı olduğuna."


- Bir Ömür Düşünmek



10. ""Bir devlette zenginlik ve zenginler baş tacı olunca, doğruluğun ve doğru insanların şerefi azalır" (Devlet, 550 e)."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 2



11. "*****

"Evlenin, eğer iyi bir kadına rastlarsanız mutlu, kötü bir kadına rastlarsanız filozof olursunuz"

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 2



12. "Evrende, hatta evrenin dışında mutlak olarak iyi diye adlandırılabilecek tek bir şey vardır: O da iyi niyettir."


- Felsefeye Giriş



13. "*****

İnsanın işi "ruhun akla uygun etkinliği­dir."

Aristoteles
*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 3



14. "*****

“Ne ki gerçektir akılsaldır; ne ki akılsaldır, gerçektir"

*****"


- Felsefeye Giriş



15. "Geometri bilmeyen bu­raya girmesin!""


- İlkçağ Felsefe Tarihi 2



16. "******

Farabi'nin ana kabullerinden biri Aristoteles'le Platon'un felsefeleri arasında ciddi bir fark olmadığı, her iki filozofun felsefenin ana meselelerinde benzeri öğretiler ileri sürdükleri görüşü olmuştur.

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



17. "*****

Edebiyatın ifade aracı dil ve kelimeler­ dir. Kelimeler ise kelimeler olarak yalnızca sembollerdir. Onlar birtakım anlamların sembolleridir.

*****"


- Felsefeye Giriş



18. "*****

Tanrı’dan kendisini çarmıha gerenleri affetmesini istemiş,

“Tanrım onları affet çünkü ne yaptıklarını bilmiyor­lar”

*****"


- Bir Ömür Düşünmek



19. "Modern felsefe tarihçileri tarafından Yeni-Platonculuk adıyla ad­landırılan dönem olmuştur.

Yeni-Platonculuğun bu kadar etkili olmasının ne­deni modern felsefenin ortaya çıktığı 1 7. yüzyıla gelinceye kadar önce Akde­niz, daha sonra Batı Hıristiyan dünyasında gelişen düşüncenin temelini teşkil etmiş olmasıdır.

Diğer yandan bu etki sadece felsefi ve dinsel düşünceyle sı­nırlı kalmamış, edebiyat, sanat, toplumsal davranış ve kurumlar alanında da kendini göstermiştir."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



20. "Stoacılar bu bağlamda, Sokrates'in erdemle mutluluk arasında kurduğu sıkı bağiantıyı kabul ederler.

Sokrates'in ahlak felsefesinin bir başka önemli görüşünü, insan ruhunun özünü teşkil eden şeyin akıl ol­duğu tezini de paylaşırlar.

Bunun en önemli sonucu olan erdemin esas itibariyle bilgi olduğu yolundaki tezi Stoacılar tarafından tümüyle ka­bul edilir.

Krizippos bu tezden hareketle kötülüğü veya tutkuları bir bilgi eksikliğine, yanlış görüşe veya yargı kusurlarına indirger."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



21. "*****

Mutluluğun ne olduğunu bildiği için mut­suz olur.

Dünyada yanlış, haksız, olmaması gereken veya değiştirilmesi mümkün olan şeyler olduğunu düşündüğü için mutsuz olur.

*****"


- Bir Ömür Düşünmek



22. "MS. 3. yüzyılla 6. yüzyıl arasındaki dönemde nasıl Yunan felsefe geleneğinin en önemli temsilcisi Plotinos ise Hıristiyan teolojik düşün­cesinin en önemli temsilcisi de Augustinus'tur.

Ruhsal-entelektüel gelişiminin hikayesini anlattığı aynı zamanda yüksek bir edebi değer taşıyan İtiraflar'ı ile, bu eserde kendisini tanımak için kullandığı içe bakış yöntemiyle, bu yöntemi uygulaması sonucunda insan ruhunda varlığını keşfettiği bilinç-altına ilişkin gözlemleriyle düşünce tarihinde bazı ilkleri temsil eden Augustinus, bunun ya­nında Tanrı Devleti'nde ortaya koyduğu gelişmiş tarih felsefesiyle de felsefe ta­rihinde yeni bir çığır açmıştır.

Ancak bütün bunlardan daha önemli yanı, onun bilme ve inanma, bilgi ile iman arasındaki ilişkiler konusunda geliştirmiş oldu­ğu başarılı çözüm ve bu çözümüne uygun olarak Plotinos'la Aziz Paul'u veya Yeni-Piatoncuların anladıkları ve tanımladıkları şekilde felsefeyle Aziz Paul'un anladığı ve tanımladığı biçimde Hıristiyan öğretisini yüksek bir sentez içinde birbirleriyle birleştirmiş olmasıdır."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



23. "*****

“Her şey akar; aynı nehirde iki kez yıkanamazsınız; değişmeyen tek şey değişmedir”

*****"


- Bir Ömür Düşünmek



24. "İnsan kendisini başkalarının aynasında görür, sever veya küçümser.

Bu başkaları anne-babasıdır, öğretmenleridir, arka­daşlarıdır vb. İnsan tabiî ki kendi nitelikleri, kabiliyetleri hakkında belli bir duygu sahibidir.

Ama hayata güven duyması için esas olarak etrafı, çevresi tarafından beğenilmesi, değer verilmesi, kendisine değer verildiğini gör­ mesi gerekir. Güven duygusu bu şekilde teşekkül eder."


- Bir Ömür Düşünmek



25. "*****

ÜZERiNDE DÜŞÜNÜLMEYEN BiR HAYAT, YAŞANMAYA DEGMEZ.

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 2



26. "Çünkü bu özelliğiyle sadece öznenin sahip olduğu veya maruz kaldığı bir dış etki veya etkilenmeden ibarettir. Öznede o vardır, bir olgu olarak var­dır veya sadece bu şekilde vardır.

Onun bir kanıya (opinion) veya inanca (belief) dönüşmesi için, öznenin ona göstereceği tepkiye (im­ pulse, reaction) ihtiyaç vardır. Bu tepki, öznenin bu izlenimi kabul et­ mesi veya reddetmesi yönünde bir tepki olacaktır.

Stoacılar, bu arada Zenon bu tepkiyi, olumlu olduğu takdirde, 'onama, onaylama' (tas­dik, assent), olumsuz olduğu takdirde 'reddetme, inkar etme' olarak adlandırmaktadırlar.

Böylece esas olarak öznenin duyu organının ba­sit bir etkilenmesinden başka bir şey olmayan izlenim, ancak onun bu tepkisini veya onamasını aldıktan sonra bir kanıya veya inanca dönüşecektir."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



27. "*****

Batılıların bizim hakkımız­ da söyledikleri

“Türkler kırk yaşında ölürler, seksen yaşında gömülürler”

*****"


- Bir Ömür Düşünmek



28. "Dünya kötü­dür ve bu dünyada yaşamak acı vericidir. İnsanın ne yapıp edip bir şekilde, kötü olan ve artık sonuna yaklaşan bu dünyadan kaçması gerekir.

Bu dinler bu çağrılarını gerçekleştirmek üzere insanın kurtuluşu için gerekli bilgileri içeren bazı tanrısal vahiylere sahip olduklarını iddia ederler.

Hıristiyanlık da aynı atmosfer içinde doğmuş ve dünyadan, bu dünyadaki hayatlarından şika­ yet eden insanlara İsa'nın kurtarıcılığında yeni bir hayat; göksel bir hayatı va­ at eden bir kurtuluş dini olarak ortaya çıkmıştır.

Oysa antik çağ, en azından Yunan dünyasında bundan ne kadar fark­lı bir ortamda başlamıştı. Yunanlılar, bu arada özellikle Milediler Akdeniz'in ve Karadeniz'in en uzak köşelerine kadar gitmiş, buralarda yüzlerce koloni kurmuş, sanayi ve ticaretle meşgul olmuş hırslı, yaratıcı insanlardı. Onlar dünyayı tanımak, onu fethetmek istiyorlardı.

Bu dönemde Yunanlıların kendilerine ne kadar güvenli, hayatlarından ne kadar memnun, gelecek hayatla ilgili kaygılarının ne kadar az olduğunu biliyoruz."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



29. "*****

Paranın ortaya çıkması ile insanlar kendi ihtiyaçları için değil, pazar için üret­meye başlamışlar; bu ise insanları eskiden olduğundan çok daha yoğun ve karmaşık ilişkilere sokmuştur.

*****"


- Felsefeye Giriş



30. "İnsanın eğitilmesi için, eğitilebilir olması gerekir. Eğer insan eğitilebilir, öğretilebilir, kendisine bazı özellikler, bilgiler, tutumlar kazandırılabilir bir varlık değilse, herhangi bir eğitim girişiminin anlamı olamaz."


- Felsefeye Giriş



31. "*****

Öğrenilebile­cek felsefe yoktur; ancak felsefe yapmak öğrenilebilir

*****"


- Felsefeye Giriş



32. "*****

Bir hayatın hiçbir değeri yoktur, ama hiçbir şeyin de bir hayat kadar değeri yoktur.

*****"


- Bir Ömür Düşünmek



33. "Stoacılar evrenin kendisinin bütünü itibariyle canlı, akıllı olduğu gibi onu mey­dana getiren her şeyin de canlı, akıllı olmak durumunda olduğunu ka­bul etmek etmek zorundadırlar.

Bu ise her şeyin ruhu olduğu, Platon­ cu terminolojiyle her şeyin kendi içinde hareket ilkesine sahip olduğu anlamına gelir ki, bu açıdan Stoacılığın kelimenin en gerçek anlamın­ da bir ruhçuluk (animizm) olduğunu söylememiz mümkündür."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



34. "*****

Kalbin öyle nedenleri, gerekçeleri vardır ki akıl on­ları kavrayamaz.

*****"


- Felsefeye Giriş



35. "*****

Çünkü en fazla onların ruhu vardır; en çok onlar iyi kötü anlattıkları şeylere inanırlar, onlardan heyecan duyarlar.
Öğrenciler de onların bu heyecanından etkilenir, heyecan duyarlar.

*****"


- Bir Ömür Düşünmek



36. "**********

Soruşturulmayan, üzerinde düşünülmeyen bir hayat, ya­şanmaya değmez

**********"


- Felsefeye Giriş



37. "*****

"ADALET, GÜÇLÜNÜN iŞiNE GELENDiR."

Thrasymakhos

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 2



38. "En yüksek iyi sadece erdemdir ve mutluluk da sadece erdemli bir hayattan ibarettir.

Bilgi özü itibariyle insanın akılsal davranışı için bir araç olma durumundadır."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



39. "*****

"Tanrı başlangıçta insan ırkını düşünme, doğruyu seçme ve doğruyu yap­ma gücüyle donatmıştır. Bundan dolayı hiç kimsenin Tanrı'nın önünde bir mazereti yoktur" (Birinci Savunma, 28. Bölüm).

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



40. "*****

"İyiler dünyayı Tanrı'yı sevmek için, kötüler ise, bunun tersine, Tanrı'yı dünyayı sevmek için kullanırlar"

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



41. "Bitkiler veya hayvanlar oldukları gibi­dir, olduklarından başka veya daha fazla bir şey değildir.

Ama biz olduğu­muzdan daha iyi, daha yüce bir varlığız; çünkü olduğumuzdan daha soylu şeyler yapma gücüne sahibiz.

Plotinos'a göre, bizdeki bu iyi ve soylu şeyin kaynağı biz değiliz.

O, bi­ze, bizden daha üstün olan bir varlık tarafından verilmiştir.

Ancak bizim onu kabul etme, benimseme, kendimizin yapma veya yapmama gücümüz yani öz­gürlüğümüz vardır.

Bu güç veya özgürlük bize ruhumuzdan, onun aracılığıy­la Akıl'dan gelmektedir.

İstersek kendimizi bu üst yanımızla, üst seviyemizle birleştirir, onunla özdeşleşiriz veya yanlış bir akıl yürütme, yanlış bir karar sonucu bizi aşağıya doğru çeken şeye, bedenimize, maddemize yöneliriz."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



42. "Plotinos için ölüm otomatik ola­rak ruhun kurtuluşu ve mutluluğu anlamına gelmediği gibi (çünkü kötü ruh­ları ölümden sonra daha kötü bir hayat beklemektedir) önemli olan bu dün­yada yaşarken ruhu yükseltmek ve arındırmaktır.

Plotinos için ahlaki er­demler veya karakter erdemleri ruhun ancak aşağı kısmının, duyusal dünya­ya yönelik kısmının erdemleridir. İnsana has olan ve onun mutluluğunu sağ­laması mümkün olan biricik erdemler ise onun yukarı kısmına ait erdemler, yani entelektüel erdemlerdir.

"Ahlaki erdemler bize bu dünyada hayatımızı geçirmemizde yardımcı olan düzen ve güzellik ilkeleridirler. Onlar arzularımıza ve tüm duyarlılığımıza sınır ve ölçü getirerek, yanlış yargılarda bulunmamıza engel olarak bizi yü­celtirler""


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



43. "*****

Anladığımız bir şeyi daha kolayca sevebiliriz.

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 1



44. "*****

"Zenginlikle doğruluk öyle şeylerdir ki ikisini bir teraziye koydun mu kefelerin biri hep aşağı iner, öteki yu­karı çıkar."

Dolayısıyla " bir devlette zenginlik ve zenginler baş tacı olunca, doğruluğun ve doğru insanların şerefi azalır"

Platon
*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 2



45. "Plotinos'un kendi sözleriyle düzenin, simetri­nin, formun güzelliğidir.

Evet düzen iyidir, simetri güzeldir; evet ama bunlar kendi başlarına eylemi harekete ge­çirmez, arzuyu yaratmazlar.

Arzunun, eylemin ilkesi, kaynağı bunlar değil, bunlar tarafından harekete geçirilen, bunları seçen ve gerçekleştirmeyi isteyen -veya istemeyen- Ruhtur."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



46. "Kaderciliği basit olarak, koşullar ne olursa olsun bir olayın kaçı­nılmaz bir biçimde meydana geleceğini ileri süren bir öğreti olarak ta­nımlamamız mümkündür.

Buna karşılık, determinizmi, sadece olayla­rın birbirlerine neden-eser bağıyla bağlı oldukları, dolayısıyla ancak tam nedeni teşekkül etmiş bir olayın eserinin zorunlu olarak ortaya çı­kacağı, nedenin kendisini değiştirdiğimizde, söz konusu eserin meyda­na gelmesinin zorunlu olmadığını savunan bir öğreti olarak nitelendi­rebiliriz.

Krizippos'un yukarda verdiği örnekle ifade edersek kaderciliğin ne olursa olsun Sokrates'in öleceğini iddia etmesine karşılık, deter­minizm eğer bir hekim çağrılmazsa Sokrates'in öleceğini söyler. Böyle­ ce Krizippos'un yukardaki sözleriyle kadercilikle determinizm arasın­ da bir ayrım yapma çabası içinde bulunduğunu söyleyebiliriz."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



47. "*****

İyi hesap iyi dost yaptığı gibi iyi sistem de iyi vatandaş, erdemli yurttaş yapıyor.

*****"


- Bir Ömür Düşünmek



48. "İdeolojinin insanın ahlakını bozucu etkisinin beni her zaman rahatsız ettiğini vurgulamak istiyorum. Kimi millet, kimi işçi sınıfı, kimi din adına sıradan ahlakın kurallarından kolayca vazgeçiyor.

Bunun o kadar çok örneğini gördüm ki. İdeolojinin insanların gözünü nasıl kör ettiği, kulaklarını nasıl duymaz hale getirdiğini, her türlü sağ­lıklı düşünme, yargılama gücünü nasıl felce uğrattığını..."


- Bir Ömür Düşünmek



49. "Tüm Antik dönem Yunan filozoflarında olduğu gibi Epikuros için de hiçten, hiçbir şeyin meydana gelmesi mümkün değildir.

Çünkü, böyle bir şey söz konusu olsaydı, bir şeyin var olması için kendisinden mey­dana geleceği bir şeye ihtiyacı olmaz, her şey her şeyden çıkardı.

Aynı durum yokluğa gidiş için de geçerli olup, hiçbir şey yok olamaz.

Çün­kü eğer böyle bir şey mümkün olmuş olsaydı, kendisine ayrışacağı baş­ ka şeyler olmaksızın her şeyin basit olarak yok olması gerekirdi.

Bu iki durum da, akıl dışı, daha doğrusu deney dışı olduğuna göre var olan bir şey, her zaman var olan başka şeylerden meydana gelir ve yine var olan bir şey, her zaman başka şeylere dönüşür, ayrışır. Oluş ve yoko­luş, bu birleşme ve ayrılmadan ibarettir."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



50. "*****

"Ruh kendisi­ni ne işitme, ne görme duyusu, ne acı, ne haz, hiçbir şey bulandırma­dığı zaman daha iyi düşünür."

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 2



51. "Origenes, Yahudi Philon'la temelleri atılan, Justi­nus, Athenagoras ve Clemens'le devam ettirilip geliştirilen Yunan aklı ile Hı­rıstiyan imanı arasında olumlu bir sentez meydana getirme irade ve tasarısı­nın nihai bir sonuca ulaştırılmasını temsil etmesi yanında ana Hıristiyan tez­lerine dayanarak Tanrı, evren ve insan hakkında Yunan filozoflarının ortaya atmış veya geliştirmiş oldukları öğretilere benzer işlenmiş bir felsefi öğretiyi bir ilk örnek olarak ortaya koyma başarısını gerçekleştirmiş bir düşünürdür."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



52. ""Çocuklarınızı terbiye etmeye çalışmayın. Zira zaten size benzeyeceklerdir. Kendinizi terbiye edin yeter.""


- İbni Haldun



53. "*****

Bir et­kenin bir diğerinin bir bakıma nedeni olması yanında bir başka ba­kımdan sonucu olmasının mümkün olduğunu kabul etmek gerekir.

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 1



54. "İnsanları mutsuz eden, şeylerin kendileri değildir, onlar hakkında sahip olduğumuz yargılarımızdır.

Böylece ölüm korkunç bir şey de­ ğildir, çünkü o Sokrates'e korkunç bir şey olarak görünmemiştir.

Korkunç olan, ölümün korkunç bir şey olduğu hakkındaki yargı­mızın kendisidir."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



55. "Plotinos buradan kötü eylemin, aslında kötü bir istekten, kötü bir ira­deden değil, yanlış bir yargıdan, entelektüel bir hatadan kaynaklandığı sonu­cuna varır.

Onun hata yapmasının nedeni, ruhunun tutkularının etkisi altında bulunması ve 'doğru cevap'ın ne olduğunu bilmemesidir.

İnsan kendisi için gerçek iyinin tam bilgi­sine sahip olduğunda gerçek anlamda özgür olacak ve doğal olarak iyiyi seçe­cek, kötüyü reddedecektir."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



56. "*****

Darwin’ in gö­rüşü, bilimsel olarak kesin bir tarzda doğrulanmış değildir; olsa olsa bir büyük varsayım veya kuram niteliğindedir.

*****"


- Felsefeye Giriş



57. "*****

Orta sınıfı güçlü olmayan toplumları veya devletleri bekleyen en büyük tehlike ise sürekli bir istikrarsızlık ve devrim ortamıdır.

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 3



58. "*****

"Ve temaşa fiili en yüksek ve en mükemmel mutluluktur"

Aristoteles

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 3



59. "*
Her şey düşünür, haz duyar ve acı çeker.
*"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 1



60. ""İNSAN DOĞDUĞUNDA, RUHUNUN EGEMEN KlSMI, ÜZERiNE YAZI YA­ZlLMASI İÇİN İYİ BİR DURUMDA BULUNAN BEYAZ BİR KAĞIT SAYFASI GİBİDİR. 0, BÜTÜN FİKİRLERİNİ BUNUN ÜZERİNE KAYDEDER."
Aetius"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



61. "*****

‘Kendisini akla dayanan nedenlerle meşru kılmak veya haklı çıkarmak iddiasında olan bir zihinsel etkin­lik biçimi’

*****"


- Felsefeye Giriş



62. "*****

Filozof açık, eleştirel, bireyci, özgür, dünya hakkında kendi aklı, dü­ şünceleri ve tecrübelerine dayanarak bağımsız bir görüş geliştirme gücüne ve iddiasına sahip biri.

*****"


- Bir Ömür Düşünmek



63. "öğrenilebilecek felsefe yoktur
ancak felsefe yapmak öğrenilebilir..

- immanuel kant"


- Felsefeye Giriş



64. "İnsanı hareket ettiren, insan davranışlarının itici gücü olan şey, sevgidir.

Bir insan için aşk duymamak, aşık olmamak imkan­sız olduğu gibi ayrıca arzu edilebilir bir şey de değildir.

Çünkü bir şey isteme­mek yani sevmemek, ölmektir. Ancak ölüler aşık olmazlar.

Koşul­suz Aşk, mutlak olarak iyi aşk yani gerçek aşktır. En iyi örneği Tanrı'ya karşı duymamız gereken aşktır.

Çünkü bizi ebedi mutluluğa, Tanrı'da olan ebedi barış ve huzura götürecek olan bu aşktır."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



65. "Kant, ahlaki bir eylemi ahlaki bir eylem yapan şeyin, bu eylemi gerçekleştirmede öznenin kendisinden hareket ettiği 'iyi ni­yet' olduğunu ve sonuçları ne olursa olsun iyi niyete dayanan bir eyle­min iyi bir eylem olduğunu savunur.

Kant için, 'ödeve uygun eylem', dış görünüşü bakımından ödeve uygun görünen, ama aslında öyle olmayan eylem­dir. Kant'ın bu konuda verdiği örneği belirtirsek, akıllı bir bakkal ken­disinden alışverişe gelen bir çocuğu kandırmanın iyi ününe zarar vere­ceğini hesaplayabilir ve bundan dolayı ödeve uygun görünen bir dav­ranışta bulunarak çocukları kandırmayabilir. Ama bu, onun bu davra­nışın gerçekte ahlaki bir davranış olmadığını, çünkü ödevden kaynak­lanmadığını, sadece ödeve uygun görünen bir eylem olduğunu göste­rir."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



66. "*****

Kimileri sözkonusu iyiyi hazda, kimi ünde ve bazıları servette, bazısı ise onurda bulmaktadırlar.

Kaldı ki, bir ve aynı insan duruma göre birden fazla ve farklı şeyleri de iyi olarak görmektedir.

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 3



67. "İnsanın aç gözlülüğünün, kudret ve tahak­küm iradesinin, lüks ve rahatlık peşinde koşma isteğinin, ince ve güzel sanatları yaratması ve bir süre sonra bu kendi yarattığı şeylerin kölesi olmasının hikayesidir.

İslâmda ister siyaset, ister hukuk, ister felsefe, kurumlar veya halifelik, ekonomi, şehircilik, tica­ret, eğitim, hattâ edebiyat veya şiir mi çalışmak istiyorsunuz, önce İbni Haldun’a bakmak zorundasınız."


- Bir Ömür Düşünmek



68. "*****

İnsan, sözcüğün tam anlamında insan olduğu zaman oynar ve ancak oynadığı za­man tam anlamıyla insandır

*****"


- Felsefeye Giriş



69. "*****

En yüksek iyi mutluluktur ve o an­cak iyi bir toplumsal-siyasal düzen içinde gerçekleşebilir.

*****"


- Felsefeye Giriş



70. "Plotinos, Stoacıların ahlak felse­felerini, erdem anlayışlarını büyük ölçüde kabul etmekle birlikte, onların ah­lak felsefelerinde, en yüksek iyiyi duyusal dünyayı idare eden Kader'e itaat et­me olarak görmelerine de karşı çıkar. Plotinos'a göre, bunun tersine, ahlak­sal mutluluk ancak insanın özü itibariyle kendisine ait olduğu akılsal dünya­yı temaşa etmesinden ibaret olabilir."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



71. "İlkçağ Yunan felsefesi bir doğa felsefesi olarak başlamıştı ama bir Tanrı felsefesi veya teoloji olarak sona erecektir. İlk Yunan filozofları evre­nin neden yapıldığını, ana maddesinin ne olduğunu ve ondaki oluş ve değişmenin yasasını araştırmışlardı.

Sofistler ve Sokrates buna bir tepki olarak doğayı bir yana bırakıp insanla, toplumla ilgili konulara eğilmişlerdi.

Pla­ton ve Aristoteles, bu iki ilgiyi birleştirmiş, insan ve toplumla ilgili prob­lemleri evren ve Tanrı ile ilgili olarak geliştirdikleri genel metafizikleri için­ de ele almışlardı.

Helenistik dönem felsefesi ise hemen hemen tümüyle in­san merkezci bir zemin üzerinde ilerleyerek insanın yapısı, evrendeki yeri ve mutluluğu ile ilgilenen bir antropolojiye, bir ahlak felsefesine dönüşmüştü.

İsa'nın doğuşunu izleyen ilk yüzyıllarda ise ahlakla ilgili problemlerin felse­fenin ilgi odağından tam olarak uzaklaşmamakla birlikte ruhun kurtuluşu, gelecek dünyadaki hayat, Tanrı-evren arası ilişkiler gibi özü itibariyle din­sel diye adlandırılabilecek problemierin felsefenin merkezine yerleştiği gö­rülmektedir.

Stoacılığın son döneminde açık bir şekilde ortaya çıktığına ta­nık olduğumuz bu gelişme Yunan felsefesinin son büyük akımı olan Yeni­ Piatonculuk ve onun en önemli temsilcisi olan Plotinos'ta doruk noktasına ulaşmaktadır"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



72. "*****

"Karaya ve denize hakim olmaksızın da soylu eylemlerde bulu­nabiliriz";

"Mutlu insanın fazla şeye ihtiyacı yoktur"

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 3



73. "**********

İbni Haldun da bir yandan, “Para kazanma yolları içinde en gayri tabii olanı

yo­luyla para kazanmaktır ,” derken öbür yandan, “

,

,

,” diyerek aynı olayı bir başka biçimde ifade ediyor.

*********"


- Bir Ömür Düşünmek



74. "*****

"ÖLECEGiM DiYE ÖFKELENMiYORUM; ÇÜNKÜ ÖLÜMDEN SONRA BiR ŞEYiN OLDUGUNA KUVVETLE UMUDUM VAR."

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 2



75. "*****

Hatasız olmak mümkün müdür?
Hayır, bu bizim gücümüzün ötesindedir.

Ama sü­rekli olarak haksızlık yapmama niyetini korumamız mümkündür

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



76. "Karadenizli bir profesör arkadaşıma (Altan Çilingiroglu) bu olayı anlattım ve onun çok uzun bir zaman Istanbul'da, İngiltere'de, İzmir'de yaşadığını göz önünde tutarak benim bu yöndeki görüşümü paylaşacağını sandım. "Tabii Ahmetçiğim haklısın, olur mu öyle saçmalık, bu bazı Trabzonlu fanatiklerin yaptığı bir şey" demesini bekledim, tam tersine Trabzon'da tanıştığım o Trabzonlu harekettaşım, dernektaşım gibi yüzüme tuhaf tuhaf baktı. "E ne var bunda," dedi, "Trabzon'a gelen herkes gayet tabii ki Trabzonspor'u tutacak." Böylece her Urfalının biraz Trabzonlu, her Trabzonlunun biraz Urfalı, muhtemelen her Türk'ün de ya Urfalı veya Trabzonlu olduğunu anladım."


- Bir Ömür Düşünmek



77. "Eğer bir şey varsa, o ya A) var olandır veya B) var olmayandır veya C) var olanla var olmayanın karışımıdır.

Şimdi bu şey b) var olmayan olamaz, çünkü var olmayan, var değildir. Çünkü eğer o var olsaydı, aynı zamanda onun var olan ve var olmayan olması gerekirdi. Bu ise saçmadır.

A) Bu şey, var olan olamaz, çünkü eğer var olan var olsaydı, onun ı) ya ezeli-olması, ıı) ya bir şeyden meydana gelmiş olması veya 111) bunun ikisi olması gerekirdi."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 2



78. "*****

"BÜTÜN FELSEFE TARiHi PLATON'A DÜŞÜLMÜŞ DiPNOTLARINDAN iBARETTiR."

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 2



79. "Top­lumsal konumları yüksek çok sayıda erkek ve kadın, ölümleri yaklaştığında, tüm servetlerini kendisine bırakarak, erkek veya kız çocuklarının vasiliğini üstlenmesini rica etmişlerdir. Bir bedene sahip olmaktan utanmasına ve tü­müyle yüksek bir ruhsal-zihinsel bir hayat sürmek arzusunda olmasına rağ­men Plotinos'un bu görevleri reddetmediği, söz konusu kişilerin servetleri ve çocuklarıyla titiz ve güven verici bir şekilde ilgilenmiş olduğu bilinmektedir.

Öte yandan bu görevleri asıl ilgisini yani tüm hayatını zihne ve onunla ilgili şeylere vakfetmesini engellememiştir. İnsanlara karşı her zaman yumuşak ve kibar davrandığı anlaşılmaktadır: Porfirios, Roma'da geçirdiği 26 yıl boyun­ ca, birçok anlaşmazlıkta arabulucuk etmesine rağmen onun hiç kimseyi ineit­ mediğini ve hiçbir resmi göreviiyi kendisine düşman etmediğini söylemektedir.

Böylece Plotinos'un antik çağın son döneminde, Epikuros ve Stoacı­lıkta karşımıza çıkan toplumun bir tür manevi önderi veya ahlak kılavuzu olarak filozof rolünü, en üstün ve başarılı bir düzeyde gerçekleştirdiği anlaşıl­maktadır."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



80. "Hierokles diğer insanlara, kendimize duyduğumuz doğal sevginin aynısını gösterme ödevine sahip olduğu­muzu vurgular.

İnsanın, merkezinde kendisinin bulunduğu çok küçük bir daireden dışa doğru birbirlerini içeren birden fazla daire içinde yer aldığını, bu dairelerden ikincisinin annebaba, eş ve çocuklardan, üçün­cüsünün dede, nine, amca, dayı vb. gibi yakın akrabalardan meydana geldiğini, bu daireleri insanın hemşerilerinden, yurttaşlarından, niha­yet diğer bütün insanlardan meydana gelen diğer dairderin takip etti­ğini söylerken, onun üzerine düşen görevin dışta bulunan dairelerde yer alan insanları mümkün olduğu kadar daha içteki dairede alması olduğunu belirtir."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



81. ""HAVARİ (AZİZ PAUL) BİZİ ÜMİDİN KURTARACAGINI SÖYLEMİŞTİR.

ÜMİT EDiLEN BİR ŞEYİN GÖRÜLMESi, ARTIK ÜMİT DEĞİLDİR.

KİM ZATEN GÖRDÜGÜ BİR ŞEYi ÜMiT EDER? ..

İMAN, ANCAK HENÜZ VAR OLMADIGINI GÖRDÜĞÜMÜZ BİR ŞEYİ ÜMİT İÇİNDE BEKLEME KOŞULUYLA İMANDlR."

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



82. "Tanrı'dan doğrudan doğruya çıkan veya taşan ilk varlığı, Akıl terimiyle karşılamıştır.

Onun metafiziğinde bu terim Tanrı'dan diğer varlıklara geçişi müm­kün kılan bir ilke olarak kabul ettiği İlk Akıl yanında, ondan sonra gelen ve birbirlerini izleyerek ay-altı aleminin ilkesi olan Faal Akıl'a kadar uzanan ve toplam sayıları ona varan diğer göksel akıllar için de kullanılır."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



83. "Philon'un insana en büyük amaç ve mutluluk olarak teklif ettiği şey, 'Tanrı'yı görme'dir.

Tanrı'yı görmek, aynı zamanda 'O'nun tarafından görül­mek',

Tanrı'yla yakınlaşmak, aynı zamanda 'Tanrı tarafından O'nun Kendi­ sine doğru çekilmek' demektir.

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



84. "Stoacıların ahlak kuramının temelinde bulunan ruh kuramı ise daha az çatışmacı olup, ahlaki bakımdan daha iyimser bir bakış açısına sahiptir; çünkü o, in­san ruhunun özünü sadece aklın oluşturduğu görüşüne dayanmakta­dır.

Bu görüşün doğal ahlaki sonucu ise herkesin akıldan pay aldığı için, akıllarını doğru kullanmaları veya doğru akla, sağlıklı akla (right reason) dayanmaları durumunda bütün insanların erdemli ve mutlu olmalarının mümkün olduğu tezi olacaktır."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



85. ""DOĞADA İNSAN TARAFINDAN YARATILMIŞ OLMASI MÜMKÜN OLMAYAN SONSUZ DÜZENLİLİĞE SAHiP GÖKSEL CİSİMLER VE DİĞER BAZI ŞEYLER VARDlR.

0 HALDE ONLARI MEY­DANA GETİREN VARLlK, İNSANDAN ÜSTÜNDÜR.

BU VARLIĞA TAN­RI'DAN DAHA UYGUN HANGİ ADI VEREBİLİRİZ?""


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



86. "*****

Gerçekten sev­diğin şeyleri yap, sana yapman gerektiği söylenen şeyleri değil.

Bir tek hayatın vardır.

Onu başkalarının sana söyledikleri şekilde değil, kendi ruhunun, kalbinin sana söylediği şekilde yaşa.

*****"


- Bir Ömür Düşünmek



87. "*****

Bize hoş veya haz verici diye adlandırdığımız bir heyecan veya duygu veren şeylerin incelenmesi ile ilgili felsefe disiplini­ne

adı verilir.

*****"


- Felsefeye Giriş



88. "İsa’ya göre kurtuluşun imanda olması, sadece ve sade­ce imanda olmasıdır.

İmanın var olup olmadığı veya kurtu­luş için yeterli olup olmadığı ancak Tanrı’nın bileceği, karar vereceği bir şeydir.

İslâm, Hıristiyanlık gibi sadece gelecek bir dünyada kurtuluşu, mutluluğu veya cenneti vaat etmiyor.

Bizzat bu dünyada bir cennet vaat ediyor. Onun gerçekleştirilebileceğine inanıyor ve fiilen de gerçekleştir­mek istiyor.

Hıristiyanlık ruhu, ruhla ilgili şeyleri kutsuyor. İslâm için ise beden, bedenle ilgili şeyler de kutsal.

Evlenmek, boşanmak, yemek yemek, yıkanmak vb. her şey kutsal; onun için her şeyin bir ritüeli var, her şey bir ibadet ritüelinin gerçekleştirilmesindeki titizlikle gerçekleş­tirilmek durumunda."


- Bir Ömür Düşünmek



89. "Aristoteles'in teolojisinde en yüksek ilke olarak Tanrı'yı Akıl'a, Kendi Kendi­ni Düşünen Düşünce'ye indirgermesi de Plotinos'a cazip gelmez. Tersine o, Akıl'ın üstünde, Akıl'ın kendisinden çıktığı bir varlığın, Bir'in veya İyi'nin var olması gerektiğini savunur.

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



90. "Duyusal izlenimi, duyu organının basit fiziksel bir etkilenimi (affection) olmaktan çıkararak anlamlı bir algıya (percep­tion) dönüştüren kavram veya düşüncenin kendisi olduğu gibi son tah­lilde algının güvenilirliğine ilişkin onayı veren de yine akıl veya zihindir.

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



91. "*****

Ya yönetici­lerin filozof, yada filozofların yönetici olmaları gerekir.

*****"


- Felsefeye Giriş



92. "*****

İnsan ancak sanat aracılığıyla tam olarak insan olur ve gerek du­yusal ihtiyaçların, gerekse akılsal zorunluluğun alanından kaça­rak gerçek anlamda özgür olur.

*****"


- Felsefeye Giriş



93. ""Tanrı'nın dünyayı yokluktan var­lığa geçirmesindan daha büyük bir mucize olabilir mi?"

;mucizeler gerçektir, çünkü

"eğer Tanrı için (geçmişte) hoşuna giden doğaları yaratması imkansız olmamışsa, onları istediği zaman istediği gibi değiştirmesi de hiç şüphesiz imkansız olmayacaktır. "

Augustinus

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



94. "Niye inanmıyorum? Çok basit olarak herhangi bir Tanrı’nın veya gelecek hayatın varlığı için getirilen açıklamalar, önüme konan kanıtlar hiçbir biçimde bana ikna edici gelmiyor. Benim derdim Tanrı’nın var olmadığını kanıtlamak de­ğil. Ben sadece Tanrı’nın var olduğu yönündeki iddianın bana doğru, ikna edici gelmediğini, bundan dolayı da böyle bir varlığa inanmadığımı söylüyorum. O kadar. Eğer bu konuda söylenen şeyler bir başkasına, örneğin size inandırıcı geliyorsa, size başarılar ve mutluluklar dilerim. Eğer size bu kadar inandırıcı gelen şeyin, bana niçin inandırıcı gelmedi­ği yönünde benim aklımı veya ahlakımı sorgulamaya kalkmazsanız, ben de sizin aklınızı ve ahlakınızı sorgulamayacağıma söz veririm."


- Bir Ömür Düşünmek



95. "Onlar [Stoacılar] doğanın hayvanlarla bitkiler arasında asli bir ayrım yapmadığını, çünkü onun bitkilerin de hayatını yönlendirdi­ ğini söylerler.

Ancak bizdeki bazı süreçlerde olduğu gibi bu, içgüdü ve duyuma dayanmayan bir yönlendirmedir. Hayvanlar söz konusu olduğunda buna içgüdü eklenir ve hayvanlar bu yetiyi kullana­rak kendileri için uygun olan yiyeceklerini elde ederler.

Böylece Sto­acılar Doğa'nın kuralının [hayvanlarda] içgüdünün gösterdiği yön­ de gitmek olduğunu söylerler.

Akıllı varlıklara daha üstün bir ön­derlik için akıl verilmiş olduğundan ötürü insanlarla ilgili olarak doğaya uygun yaşamak, haklı olarak akla uygun yaşamaktır. Çün­kü onlarda akıl içgüdüyü yönlendirmek üzere ona eklenmiştir."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



96. "Kötülükler iyiliklerin zıddıdır ve on­ların zorunlu olarak birbirlerine zıt bir şekilde var olmaları ve zıt­lığa dayanan bir tür karşılıklı bağımlılık içinde birbirlerini destek­lemeleri zorunludur.

Hiçbir zıd, zıddı olmaksızın var olamaz.

İyiler ve kötüler, talih ve talihsizlik, acı ve haz tamamen ay­nı şekilde mevcutturlar; onlar Platon'un dediği gibi tam bir zıtlıkla birbirlerine bağımlıdırlar."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



97. "Her duyguda veya eylemde kötüyü veya erdemsizliği temsil eden iki uç; ifrat ile tefrit, ge­reğinden çok ile gereğinden az , bir de iyiyi, erdemi temsil eden bir orta nokta, yani gereği kadar olan vardır.

Örneğin korku duygusu veya et­kilenimini alalım. Bir gereğinden çok korku vardır, bir de gereğinden az korku ve bunların her ikisi de kötüdür, erdemsizliktir. Gereğinden çok korku, ödleklik, tabansızlıktır; gereğinden az korku ahmaklıktır, duyar­sızlıktır. Gereği kadar korku yani altın orta cesarettir."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 3



98. "Fatih Sultan Mehmet, Osmanlı düşüncesi ve kültüründe yeniden doğuşu başlatmak isteyen bir adamdır.

Bu projenin bir parçası olarak Gazali ile İbni Rüşt, daha doğrusu kelamcılar ile filozoflar arasında yapılan bu tartışmayı bir şekilde devam ettirmek veya yeniden açmak ister.

Bunun için bir yarışma düzenletir.

*****"


- Bir Ömür Düşünmek



99. "Bizim bir ve aynı şeyle nefes aldığımız ve yaşadığımız apaçıktır. Biz doğal nefesi solumaktayız. O halde aynı nefesle hayatta tutunmaktayız. Öte yandan biz ruh sayesinde yaşamaktayız. O halde ruh, doğal nefesle bir ve aynı şeydir...

Ruhun kısımları yürekteki merkezlerinden bir su kaynağından çıkar gibi çıkarlar ve bütün be­dene yayılırlar. Onlar bedenin bütün uzuvlannı, organları hayat nefesiyle doldururlar ve onları sayısız farklı güçlerle yönetip denet­lerler.

Böylece beslenme, büyüme, yer değiştirme, duyum ve eylem içtepisi (impulse) meydana gelir. Ruh kendine has işlevleri olan du­yuları ... duydukları şeyi kendisine ileten habercileri olarak bedenin her yanına gönderir ve kendisi bir kral gibi bu habercilerin verdik­leri haberler üzerine yargıda bulunur."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



100. ""Bütün arzuların ortadan kaldı­rıldığı bir yerde bilgelik ayakta kalamaz.

Her türlü seçim ve ayrı­mın terk edildiği bir durumda arzuların kendileri ortadan kaldırıl­mış olur.

Gelecek be­nim için belirsiz olduğu sürece ben her zaman doğaya uygun şeyle­ri elde etmeye daha yatkın olan şeylere sarılmaya devam ederim.
Çünkü Tanrı beni bu tür şeyleri seçmeye yönelecek bir şekilde mey­dana getirmiştir.""


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



101. "*****

Ortaya yeni bir insan tipi çıkıyor: kendi elinin, beden ve zihin emeğinin ürünü olan şeylerle yaşayan, ayakta duran bir insan.

*****"


- Bir Ömür Düşünmek



102. "*****

Urfa; halim selim, neşeli, belli ölçüde “hoşgörülü” insanların yaşadığı bir şehirdi.

*****"


- Bir Ömür Düşünmek



103. "*****

"UYANlK OLANLARlN DÜNYASI ORTAKTlR; AMA UYUYANLARlN HER Bi­Ri KENDi DÜNYASINA DÖNER"

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 1



104. "Eğer determinizmi 'evrenin şu andaki durumunun daha önceki bir durumunun sonucu ve daha sonraki bir durumunun nedeni oldu­ğunu ileri süren öğreti' olarak tanımlıyorsak, Stoacılar'ın ilkçağ'da, hatta daha sonraki çağlarda evrensel determinizme en çok inanan, onu en güçlü bir biçimde savunarak, en sağlam bir biçimde formüle eden filozoflar olduklarını söyleyebiliriz."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



105. "*****

Bir kimsenin kötü olan ve kötü olduğunu bildiği bir şe­yi isteyerek yapması insanın doğasına aykırıdır

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 2



106. "Bir din sadece bir metafizik bilgiler bütünü ve kurtuluş öğretisi değildir; aynı zamanda bu bilgilere uygun olarak davranılmasını, eylemlerde bulunulmasını isteyen ve insanlar arasındaki ilişkileri kutsal varlığın ruhuna, özüne, iradesine, emrine göre tanzim eden bir ahlak sistemidir.

Nitekim bundan dolayı birçok insan dine da­yanmayan bir ahlak sisteminin var olabileceğini kabul bile etmez.

Başka bazıları böyle bir imkânı kabul etmekle birlikte dinin bir ahlak sistemi olması özelliğini, onun en belirleyici özelliği olarak görürler.

Spinoza dini, özü itibariyle ahlaka, doğru ahlaka götür­mek, hatta ona indirgemek isteyen filozofların başında gelir."


- Felsefeye Giriş



107. "Tatianus'a göre Musa Homeros'tan, Yedi Yunan bilgesinden, Thales'ten ve diğer ünlü Yunan filozoflarından önce yaşamış olduğu gibi, Hıristiyan felsefesi de Yunan felsefesinden daha eskidir.

Yunan filozoflarının orijinal herhangi bir fikir ortaya koymamış olmaları bir yana, Kitab-ı Mukaddes'ten almış olduk­ları çoğu görüşü de doğru bir şekilde anlamamış ve çarpıtmışlardır."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



108. "Var olan dünya, dış dünya, nesnel şeyler dünyası, hayali bir ideal, akılsal şeyler dünyası; sabit, hareketsiz, cansız nesneler dünyası değildir; insanın kendisine hakim olması, üzerinde tasarrufta bulunması çok zor, hatta imkansız görünen dinamik, hareketli ve değişken nesneler, yasalar dünyasıdır.

O halde bilgelik ve mutluluk, bu dünyayı değiştirmekten değil, onu ka­bul etmekten, ona itaat etmekten, onun yasalarına uygun bir şekilde yaşamaktan geçebilir.

Böylece özgürlüğün kendisi de ancak insanın içinde bulunduğu dünyayı değil, kendisini değiştirmesinden, bu dün­yaya tahammül etmesinden ibaret olabilir."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



109. "Onlar mutluluğu­muz için bu dünyanın her şeyi bilen, her şeyi planlayan bilge ve akıllı bir varlığın elinden çıktığı, gerek bütününde gerekse parçalarında uyumlu ve mükemmel olduğu, hatta mümkün olan en mükemmel bir dünya olduğu görüşüne sahip olmamız gerektiğini düşünmektedirler.

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



110. "Eği­timde önemli olan mesleki eğitim, insanların para kazanmalarını sağlayacak bilgi ve becerilerin mi kazandırılmasıdır; yoksa kültü­rel, liberal eğitim, yani insanların şahsiyetlerinin, bireysellikleri­nin, zevklerinin mi geliştirilmesidir?

Eğitim insanların geleneksel değerlere uydurucu, toplumun varlığını uyum içinde devam etti­rici mi olmalıdır; yoksa yaratıcı, yenileyici, icatçı mı olmalıdır?"


- Felsefeye Giriş



111. "Acaba iyi olan, doğal arzularımızın bastırılması mıdır, yoksa onların doyurulması mıdır?"


- Felsefeye Giriş



112. "Aziz Paul Hıristiyanlığı meydana getiren şeyin ne olduğu konusunda bir soruya onun

'iman, sevgi ve ümit'

olduğunu söylemiş ve böylece imanın yanında başka iki şeyi, ümit ve sevginin önemini vurgulamıştır.

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



113. "*****

Benim düşünceme göre zenginlik veya fakirlik fazla önemli değildir. Bunlar özellikle insa­nın çocukluk halinden uzak şeylerdir; onların varlık ve önemleri sonra­dan öğrenilir. Çocuk için en önemli şey hayata, kendine, başka insanlara güvendir, bu duyguya sahip olma veya bu duyguyu kaybetmemedir.

*****"


- Bir Ömür Düşünmek



114. "Her şey kendi tarzında, kendi türünde, kendi dü­zeyinde ve kendisine verilen veya tanınan yer ve işlev bakımından iyidir.

Zaten insan dışında hiçbir varlığın bu kendi tarzında, kendi türünde sahip oldu­ğu doğal iyisini terk etme imkanı da yoktur.

O halde kötü nedir? Augustinus için kötü, "herhangi bir varlığın kendi varlık türü, varlık düzeyi bakımından sahip ol­duğu doğal iyisini terk edip kendisinden daha aşağı seviyede bulunan bir varlık türünün iyisini istemesi, ona özenmesidir."

Evrende bu imkana, bu güce, şans ya da şanssızlığa sahip olan tek var­lık ise yine insandır."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



115. "Ancak Helenistik dönemde ortaya çıkan felsefi okullar içinde dini kaygıları ve ilgileri en çok olan ve bu ilgi ve kaygıların zaman içinde git­ gide de daha ağır basmış olduğu görülen bir felsefi sistemdir.

Bu bakım­dan Stoacılık Yunan felsefesinde kendisinden önce gelen ve sisteminde dini unsurlara, kaygılara en fazla yer veren Platoncu dünya görüşünün bir devamıdır ve kendisinden sonra gelecek ve bu özelliğe daha da bü­yük ölçüde sahip olacak olan Yeni-Piatonculuğun habercisidir."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



116. "Bir filozofu doğru olarak anlamak için de onu belli bir ölçüde sevmek gerekir."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 1



117. "Platon İçinde geleceğin filozof-krallarını yetiştireceği bir felse­fe ve bilim okulu açmayı uygun bulur. Yunan dünyasının (ve daha sonra Roma dünyasının) en önemli entelektüel merkezi olacak olan Akademiya'sını kurar. Bu Akademiya (veya bugün daha çok bilinen adıyla Akademi) varlığını kesin olarak bildiğimiz ilk felsefe okulu, kadınlar da dahil ol­mak üzere herkese açık olan ilk yüksek öğretim kurumu, ilk üniversi­tedir."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 2



118. "*****

İnsanı birey insan yapan, başka insanlardan ayıran onun karakteri, kişiliği di­ye adlandırılan şeydir ve karakteri meydana getiren şey ise ne gök cisimleri­nin hareketi, ne insanın bedenini meydana getiren unsurların bileşimi, ne de anne babadan miras alınan şeydir.

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



119. "Hıristiyanlık, temel amacı insana kendisi ve içinde yaşadığı evren hak­kında bilgi vermekten çok onu kurtarmak, kurtuluşa eriştirmek olan bir din­dir.

Bununla birlikte o, bu kurtuluşu sağlamak için kendisini kabul eden in­sanların bazı şeylere inanmalarını şart koşar. İnanılmasını istediği bu şeyler Hırıstiyanlığın amentüsünü, yani belli başlı inanç unsurlarını veya dogmatiği­ni oluşturur."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



120. "*****

Ahlaklı adam, ‘haz aritmetiği’nde usta olan bir adamdır.

*****"


- Felsefeye Giriş



121. "İlkçağ felsefe tarihçilerinin ilk dönem Yunan filozoflarının çoğuna Mı­sır, Babil, İran ve hatta Hindistan'a kadar yolculuklar yaptırmaları bir rastlantı değildir.

Thales'in Yunan dünyasına Mısır'dan geometri bili­mini alıp getiren ilk kişi olduğu haber verilir.

Pythagoras'ın ruh kura­mında Hint etkisinden sözedilir.

Platon, Mısırlı rabipiere "Yunanlılar, sizler çocuksunuz" sözünü söylettirir.

Yine Thales'in İÖ 585 yılında meydana geldiği hesaplanan güneş tutulmasına ilişkin tahmini, ancak Mezopotamyalılar tarafından tutulmuş olan gök cisimlerinin hareket­lerine ilişkin cetvelleri görmüş olmasıyla açıklanabilir.

Aristo­teles matematik sanatların, kafi derecede boş zamana sahip olan Mı­sırlı rahipler tarafından yaratılmış olduğunu söyler."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 1



122. "(Tanrı) Bir'in doğası, gerek bizzat Kendisiyle ge­rekse diğer şeylerle ilgili olarak hiçbir eksikliğe, ihtiyaca sahip olmamasıdır.

Bir, ne varlığında, ne mutluluğunda ve ne de varlığının korunmasında başka bir şeye yönelme ihtiyacındadır.

Çünkü her şeyin nedeni olan şey, ne kendi dı­şındaki bir iyiye muhtaçtır, ne de böyle bir iyiyi bilir.

Böylece onun varlığının iyiliği bir başka şeyden ileri gelmez.

O, İyi olan'dır.

Geri kalan bütün varlık­ların çabası, yönelimi O'na doğrudur, ama o hiçbir şeye ihtiyacı olmadığı için hiçbir şeye doğru gitmez"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



123. "Plotinos ruhu maddi bir şey olarak ele aldığımız takdirde düşünceyi, daha doğrusu akılsal düşünceyi, kavramlara yönelen düşünceyi (intellection) anlamamız ve açıklamamızın da mümkün olmadığını ileri sürer.

Çünkü akılsallar, uzamlı şeyler değillerdir. Uzamlı olmayan şeyleri uzamsal bir şeyin kavraması ise imkansızdır.

Aynı şekilde güzellik, adalet, cesaret gibi estetik ve ahlaki şeyler de gayrı maddi şeylerdir; o halde onları kavrayacak entelektüel fiilin de maddi-fiziksel olmayan bir fiil olması gerekir"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



124. "Plotinos dünyanın bir rastlantı sonucu veya şans eseri meydana geldiği­ni düşünmenin mantıklı olmadığı görüşündedir.

Evrenle ilgili inayet, onun Akıl'a uygun varlığıdır ve Akıl evrenden önce gelir; zaman bakımından önce gelmek anlamında değil, evrenin Akıl'ın ese­ri olması, Akıl'ın doğa bakımından ondan önce gelmesi, bir tür paradigma veya model olarak onun nedeni olması, evrenin kendisinin onun bir imgesi olması, onun aracdığıyla var olması ve ezeli olarak varlığa gelmesi anlamın­ da önce gelir."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



125. "PLOTiNOS, ÖZGÜN BiR FELSEFi DEHA, GEÇ YUNAN DÜŞÜNCESi TARiHiNDE PLATON VE ARiSTOTELES'LE AYNI DÜZEYE YERLEŞTiRiLMESi MÜMKÜN TEK FiLOZOFTUR.

Plotinos tüm felsefesini, Platon'un bir yorumu, doğru bir yoru­mu olarak sunmaktadır ve ortaya attığı bütün görüşlerin başlangıçlarını, kay­naklarını Platon'un kendisinde bulmaktadır. Ona göre felsefenin bütün önem­li hakikatleri Platon tarafından keşfedilmiştir. Bu nedenle Plotinos, yapması gereken şeyin sadece onları açıklığa kavuşturmaktan ibaret olacağı görüşün­dedir.

Plotinos, Platon'un farklı eserlerinde, örneğin ruhun bedene nasıl indi­ği, evrenin zaman içinde yaratılmış olup olmadığı, maddenin Tanrı'dan ba­ğımsız bir varlığa sahip olup olmadığı gibi konularda ortaya çıkan farklı gö­rüşlerini çeşitli yöntemlerle birbirleriyle uzlaştırmaya çalışır.

Plotinos, sisteminde Platon'un ne matematik, ne de poli­tika ile ilgili düşüncelerine yer verir. O, Platon'un ilk dönem yani sokratik di­yaloglarındaki ahlakla ilgili araştırmalarını da önemsemez. Platon'da ilgilendiği şey esas olarak onun idealar kuramı ve Timaios diyaloğunda kendini gösterdiği şekilde Tanrı-evren arası ilişkiler konusundaki öğretisidir."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



126. "Kendisi bir din kurucusu olmaksızın dine en yakın ilgilere sahip olmuş ve ona en yakın görüşleri seslendirmiş olan bir filozoftur.

Bu dinsel ilgi Antik Yu­nan felsefesinin son büyük temsilcisi olan Plotinos'un ve Plotinosçu okulun da iki önemli çizgisinden birini oluşturmaktadır:

Birçok Plotinos araştırmacısının üzerinde görüş birliği içinde oldukları ortak bir nokta, Plotinos'un sisteminde iki ana eğilimin; dünyanın yapısı ve onu meydana getiren varlıkların birbirleriy­le ilişkisi üzerine akılsal bir açıklama verme yönündeki felsefi arzuyla ruhun içinde bulunduğu kötü durumdan kurtulması ve ana yurduna dönmesini sağla­ma yönündeki dinsel ilgi veya arzunun en büyük bir birlik içinde bir arada bu­lunduğudur."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



127. "*****

"Bütün insanlar doğal olarak bilmek isterler"

"Başka türlü olamayacak zorunlu ve ezeli-ebedi şey­ler"

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 3



128. "*****

Filozof dinden sonra bir toplum inşa etmeye en yakın olan bir adam, bir kanun koyucu, bir ahlak rehberi

*****"


- Bir Ömür Düşünmek



129. "Hiçbir öz, öz olarak, varlığını gerektirmez; o halde kendisi­ne varlık veren bir varlık olmadıkça her özün, tüm evrenin, sadece bir kavram olarak kalması, gerçekleşmemesi gerekirdi.

Ama ev­ren, insan, bütün özler önümüzde varlıklar olarak gerçekleşmiş bulunmaktadır; o halde onları varlığa geçiren ve kendisinde öz ve varlığın bir ve aynı şey olduğu bir varlık, yani Tanrı vardır"


- Felsefeye Giriş



130. "Bir makine veya eser ne kadar mükem­melse, onun yaratıcısı veya yapıcısının da o kadar mükemmel bir varlık olduğu sonucuna geçmek hem mümkün, hem de gerekliy­di.

İşte Tanrı bu makineyi yapan bir mühendis, bu saati yaratan bir saatçi idi.

*****"


- Felsefeye Giriş



131. "Tek bir şey biliyorsam, o da hiçbir şey bilmediğimdir."


- Felsefeye Giriş



132. "Seneca'nın Tanrı'sı Stoacılığın evrenin her tarafına yayılmış olan Aklıdır; insan ruhu ise insan bedeni içine yerleşmiş tanrısal soluktan başka bir şey değildir.

Bütün insanların tanrısal ateşin bir parçası ol­malarında dolayı eşit oldukları, bütün insanlığı içine alacak tek bir devletin olması gerektiği yönündeki Stoacı düşünceler, Seneca tarafın­dan en ateşli bir şekilde savunulur. Seneca böylece kendini bir Roma vatandaşından çok dünya vatandaşı olarak görür.

Erdemin en "yüksek iyi" olduğu, bilgelik ve erdemin özdeşliği, bilge kişinin hiçbir şeyden yoksun olmadığı, insanlar arasında en mükemmel, en mutlu kişi oldu­ğu vb. yönünde ortaya çıkan Stoacılığın ortak fikirleri de Seneca tara­fından, ancak değişik ve büyük bir edebi ustalıkla işlenir.

Seneca ahlaki bozulmanın getirdiği kötülükleri ortadan kaldıracak tek şey olarak felsefeyi görür. Çünkü felsefe, iyi yaşama yoludur, mutlu ol­ma sanatıdır. O, doğaya uygun yaşamanın yolunu gösterir. Mutluluk da doğaya uygun yaşamaktan geçer .."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



133. "*****

Her gerçek demokraside yönetim görevi bir üstünlük de­ğil, pahalıya oturan bir görevdir; öyle bir görev ki, haklı ola­rak şuna ya da buna yüklenemez.

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



134. "*****

Türk insanının en azından on bin yıllık hayat tecrübesi içinde hayattan beklediği şeyler aslında basittir: aş, iş, ekmek, güvenlik, huzur ve birazcık da insan yeri­ne konmak, yani toplumsal saygınlık.

*****"


- Bir Ömür Düşünmek



135. "*****

"Evrenin şu andaki durumuna daha önceki bir durumunun eseri ve daha sonraki bir durumunun nedeni olarak bakmamız gerekir"

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 3



136. "Felsefe tarihine baktığımızda Tanrı’ nın varlığı­nı kabul eden filozofların kabul etmeyenlere göre çoğunluğu oluş­turduğunu gördüğümüz gibi, Tanrı’nın varlığının doğal-akılsal ka­nıtlarla kanıtlanmasının mümkün olduğunu düşünenlerin sayısının da O’nun ancak vahyin kendisine, kişisel-dinsel bir deneye dayanı­ larak kabul edilmesi gerektiğini söyleyenlerin sayısından daha fazla olduğunu hatırlatmak uygun olacaktır. Bu belki felsefenin kendi­sinden ve akla olan güveninden dolayı ortaya çıkan bir sonuçtur."


- Felsefeye Giriş



137. "*****

Bilincin kendisi bile Plotinos için Ruh'un bir ana niteliği değil, ancak bir ilineği, ilineksel bir zayıf durumu olabilir.

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



138. "Ruh, bedenin formu ise nasıl olup da ona, onun arzu ve tutkularına kar­şı herhangi bir direnme gösterebilir?

Ruh, Aristoteles'in ileri sürdüğü gibi bedenin basit bir fiili veya formu da olamaz

Ruh, bedenden önce gelir, çünkü o, bedene hayat veren, onu canlı kılan şeydir."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



139. "Gençlik demek tutku demektir. Gençler sert huylu, ama iyi kalplidirler; idealist, ama utangaçtırlar. Faydalı şeylerden çok soylu işler peşindedir­ler. Henüz sık aldatılmadıkları için başkalarına kolayca güvenirler; bir­ çok kötü şeye henüz tanık olmadıkları için iyimserdirler. Sert huylu, ama adalet severdirler. Akılları ile değil duygularıyla hareket ederler vb.

Buna karşılık yaşlılar ahlaki duygular, heyecanlada değil, akılsal hesap­larla hareket ederler. Çok yaşamış, çok aldatılmış, çok hata yapmış ol­dukları için başkalarına karşı güvensiz ve hiçbir şeyden emin değiller­dir. Gençlerin tersine her şeyi gereğinden az yaparlar. Utangaç değil da­ha çok arsızdırlar. Paranın ne kadar zor kazanıldığını bildikleri için cimridirler. Hayatlarına neyin daha soylu olduğu değil neyin yararlı ol­duğu düşüncesi yön verir. Hayatın çok sillesini yemiş oldukları için iyimser değil, kiniktirler, yani her şeyi en kötü tarafından ele alırlar vb."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 3



140. "Stoacı kozmolojinin ana öncüileri tek ve sonlu bir evrenin var olduğu, bu evrenin bir başlangıç ile sonunun bulunduğu, bunlar ara­sında belli bazı aşamalardan geçtiği, üç bin veya otuz bin yıl süren bu aşamaların sonunda ve Stoacılar tarafından Büyük Yıl diye adlandırı­ lan yılda her şeyin evrensel bir yangın olayı içinde kendisinden geldiği Ateş'e tekrar geri döndüğü ve arkasından bu aynı sürecin birçok defa, hatta bazı Stoacılara göre sonsuz defa tekrarlandığıdır."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



141. "Stoacıların, mantığı önce birbirinden tamamen ayrı iki kısma böldük­lerini görmekteyiz. Bunlar retorik ve diyalektiktir. Retorik, Stoacılar tarafından kabaca 'tek kişi tarafından gerçekleştirilen başarılı konuş­ma sanatı' olarak adlandırılır. Diyalektik ise hem iki kişi tarafından karşılıklı olarak gerçekleştirilen, hem de doğru ve yanlışı konu alan bir konuşma sanatı olarak tanımlanır.

Başka bir deyişle diyalektik doğru ve yanlış sözleri konu olarak alan bir sanattır, çünkü Stoacılar ifade­nin veya sözün doğruluğunu, düşüncenin doğruluğundan ayırmazlar.

Onlara göre kelimeler ve düşünceler farklı bakış açılarından ele alınan aynı şeylerdir. Göğüste kaldığı sürece bir düşünce olan bir fikir (logos), telaffuz edilir edilmez bir kelime veya söz halini alır. Bundan dolayı di­yalektik biri düşünceleri diğeri ise kelimeleri veya sözleri ele alan iki kısma ayrılır."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



142. ""İnsan hayatının süresi bir andır. İnsanın tözü, akıcı; duyumları be­lirsiz; bedeni, kolayca dağılabilir; ruhu bir an için görünen bir pa­rıltı; kaderi, zorlukla bilinebilir; ünü, belirsiz bir kanıdır. Tek keli­me ile insanın bedeniyle ilgili her şey, akan bir su; ruhuyla ilgili her şey, bir rüya ve dumandır. İnsan hayatı bir savaş, yabancı bir ülke­ de kısa bir kalış; onun ölümden sonraki ünü ise, bir unutmadır." Marcus Au­relius"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



143. "*****

"Eğer bütün duyumlarına karşı çıkarsan, elinde kendisine dayana­rak bu yanlış olduğunu ileri sürdüğün duyumlarının yanlış olduğu­na hükmedebileceğin hiçbir şeyin kalmaz"

Epikuros

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



144. "*****

Aristoteles, bilimi meydana geti­ren bilimsel kıyasların, bilimsel akıl yürütmelerin bu ilkelerinin son tahlilde kıyasi olmayan bir yolla elde edilmesi gerektiğini kabul etmek­tedir.

Bu yol, genel olarak duyuların kullanılması, gözlem ve deney ya­pılması, yani kısaca tümevarım yoludur.

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 3



145. "*****

İnsan zihni için varlık, algıdan başka bir şey olamaz.

Berkeley bunu “ Varlık algıdır’ veya “ Var olmak algılanmaktır’ sözü ile ifade eder.

*****"


- Felsefeye Giriş



146. "Hegel’e göre devlet, bireylerden ve bireylerin kendi aralarında kurdukları toplumsal ilişkilerin ifadesi olan sivil toplumdan daha üstün ahlakî bir kurumdur.

Buna kar­şılık liberal Anglosakson siyaset felsefesi geleneği (örneğin Locke, Bentham, Mili gibi filozoflar), yukarda kısaca işaret ettiğimiz gibi, devleti bireylerin vazgeçilmez, dokunulmaz, doğal birtakım haklarının (örneğin yaşama, mülkiyet, özgürlük vb. haklarının) korunması için oluşturdukları yapay bir kurum olarak gördükleri için, ona bireyleri ve bireylerin gönüllü ilişkilerinin toplamı olan sivil toplumu aşan herhangi bir ontolojik veya deontolojik değer affetmemektedirler."


- Felsefeye Giriş



147. "*****

"FELSEFE, KELİME ANLAMlYLA BiLGELiK SEVGİSİDİR.

ŞiMDi EĞER BİLGELİK HER ŞEYİN YARATICISI OLAN TANRI İSE

FiLOZOF TANRI'YI SEVEN KiŞiDiR."

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



148. "Zavallı akıl, beni çürütmek için kullandığın kanıtları, yine benden alıyorsun!"


- Felsefeye Giriş



149. "*****

Ailede olduğu gibi devlette de bazı bakımlardan birlik gereklidir, ama devletin esası birlik değildir, çokluktur. Bu çokluğu birliğe ka­vuşturacak ve bir toplum yapacak olan şey ise eğitimdir.

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 3



150. "**

Onun bütün ahlak kuramını tek bir cümle veya tavsiye ile özetlemek mümkündür: Dış şey­lerden etkilenmemeyi, onlara karşı kayıtsız kalmayı öğren !

***"


- Felsefeye Giriş



151. "Özü itibariyle bir din olmak ve bundan dolayı esas olarak insanın kurtuluşunu hedeflemek, bunun için kendisini kabul eden insanlara inanılmasını istediği bazı dogmalar sunmakla birlikte, gerek Eski Ahit'ten gelen belli bir teoloji, kozmogoni ve tarih tasavvurundan hareket et­mesi nedeniyle, gerekse de Yuhanna İncili'nde, Aziz Paul'un mektuplarında kendilerini gösterdiğini gördüğümüz bu ve benzeri bazı tezlerinden ötürü ay­nı zamanda felsefi diye nitelendirilebilecek bazı unsurlara, görüşlere sahip bir öğreti yani oldukça gelişmiş, tutarlı, sistemli bir dünya görüşü olarak ortaya çıkmıştır."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



152. "Dile, kavramla­ra dayanan bir bilgiyle, yani duyusal-akılsal bir bilgiyle nesnele­rin hakikatini kavramak imkânsızdır.

Bir nesneyi bütünlüğünde, somutluğunda, canlılığında, hareketliliğinde vb. bize kavratacak olan bir başka yeti vardır ki işte o sezgidir. Böyle bir yetiye daya­nacak olan şey ise, ‘metafizik’tir.

*****"


- Felsefeye Giriş



153. "Kilise’nin tarihsel ve somut olarak ortaya koyduğu birçok davranışıyla Hıristiyanlığa, İsa’nın öğretisine bir ihanet olduğu­nu düşünenlerdenim.

Nietzsche’nin tam olarak bununla ilgili olmasa da bir sözünü çok severim ve doğru bulurum: “Dünyaya bir tek inanan gelmiştir. Onu da insanlar çarmıha germiştir.”"


- Bir Ömür Düşünmek



154. "Gerçekten de Hıristiyan öğretisiyle Yunan felsefe­sinin genel dünya görüşü arasında büyük bir fark olduğu, Hıristiyan filozof­larının ta baştan itibaren bu farkın bilincinde oldukları, dolayısıyla Hıristi­yanlığı felsefeye doğru götürmek, onun kavram ve değerleriyle ifade etmekten çok felsefeyi Hıristiyanlığa doğru çekmek ve Hıristiyanlaştırmak ana amacı­na sahip oldukları ve bunda da büyük ölçüde başarıya ulaştıklarıdır."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



155. "İnsanın davranışlarının ahlaki olabilmesi, ahlaki bir nitelik kazanabilmesi, onlardan dolayı ahlaki olarak yargılanabil­mesi, Tanrı'nın adil olması, insanı adil olarak yargılaması, ona adil olarak ebedi bir ceza veya ödülü belirlemesi için insanın gerçek anlamda özgür olma­sı, özgür seçim yapabilecek bir doğaya sahip olması gerekmektedir.

**********"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



156. "*****

Eğitimli insanlar genel ilkeleri orta­ya koyarlar; eğitimsiz insanlar ise herkes tarafından bilinen şeylerden hareket ederler ve onlardan aşikar sonuçlarını çıkarırlar.

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 3



157. "Epikuros bedensel veya fi­ziksel acıların sadece şimdiyle ilgili olduğunu, buna karşılık ruhsal haz ve acıların aynı zamanda hem geçmiş, hem de gelecek/e ilgili şeyleri içi­ne aldığını düşünmektedir.

Çünkü ruhumuz geçmişin tatlı hatıraları­nın yanısıra geçmişte yaptığımız yanlışların yarattığı pişmanlık veya üzüntüleri de içinde bulundurur.

Aynı şekilde, gelecekte meydana gele­cek haz verici şeylerin ümidine sahip olabileceğimiz gibi, bizi bekledi­ ğini düşündüğümüz kötü şeylerden ötürü korku ve endişelere de kapı­labiliriz.

Bu korkular içinde en acı verici olanı, hiç şüphesiz bütün ha­yatımızı zehirierme gücüne sahip olmasından ötürü, ölüm korkusudur."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



158. "*****

Yahudilikte ne tüm insanlığa seslenen, ne insanlardan yüksek ahlaki standartlara, adalet ölçülerine göre davranmalarını isteyen, ne onlara gelecek bir hayatı ve ruhsal kur­tuluşu vaat eden bir Tanrı veya din söz konusudur.

*****"


- Bir Ömür Düşünmek



159. "“Yunan tragedyası, insanlarla tanrıların çatışması üzerine dayanır. Onda insanlar, tanrıların kendileri için çizmiş oldukları kadere karşı çıkar, onunla mücadele ederler. Buna karşılık Shakespeare tiyatrosu, insanların insanlarla mücadelesini ele alır. Çağdaş trajedi ise insanın ne tanrılarla ne de diğer insanlarla mücadele­sini değil, kendi kendisiyle çatışmasını konu alır.""


- Bir Ömür Düşünmek



160. "Hiçbir zaman aynı durumda olmayan bir şey nasıl gerçek bir şey olabilir?

Bir gözlemcinin kendi­lerine yaklaştığı zaman onlar başka bir şey, başka doğada bir şey olacak­lardır.

O zaman onların özünü veya durumlarını bilemezsin.

Eğer bir şeyin belli bir durumu yoksa, hiç şüphesiz hiçbir bilgi, bildiği birşeyi bilemez."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 2



161. "*****

Kültür, uzun tarihi içinde insanlığın zihinsel, estetik, moral ve maddi başarılarını içine alır.

*****"


- Felsefeye Giriş



162. "Platon ve onun izinden gidenler neden felsefeyi Tanrı'yı taklit etmeye, ona benzemeye, onu sevmeye, tek kelime ile Tanrı Aşkı'na özdeş kılmıştır?

Çünkü Augustinus'a göre Platon ezeli-ebedi, değişmez, mutlak tinsel, yaratı­cı bir Tanrı'nın varlığını kabul ettiği gibi bu Tanrı'nın mutlak varlık, mutlak hakikat ve mutlak iyilik olduğunu söylemiştir.

Böylece Platon Tanrı'yı, filo­zofların felsefenin üç ana alanı olarak kabul ettikleri şeylerin, yani varlığı ele alan fiziğin, hakikati ele alan mantığın ve iyiyi konu alan ahlakın temeli kıl­mıştır.

Bunun sonucu olarak Platon, Tanrı'nın varlığın kendisi olduğu gibi onun nedeni (cause), hakikatİn kendisi olduğu gibi onun sebebi (raison), iyi­nin kendisi olduğu gibi bütün insan eylemlerinin kendisine yöneldiği ebedi mutluluğun kaynağı (source) olduğunu dile getirmiştir."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



163. "*****

Eğer Tanrı var olma­saydı, geri kalan hiçbir şeyin herhangi bir biçimde var olması söz konusu olamazdı.

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



164. "Aklı başında hiç kimsenin istese de istemese de siyasetten kaçınılamayacağını görmesi gerekir. Siyasetten kaçınmanın kendisi olsa olsa kötü bir siyaset olabilir."


- Felsefeye Giriş



165. "Aralarında Aristoteles, Descartes ve Spinoza’nın bulunduğu bir kısım düşünürler, böylece, varlıkta hem maddi-fiziksel, hem de tinsel-zihinsel şeylerin olduğunu kabul ederler.

Bundan ötürü bunlara dar anlamda materyalist veya idealist denemez; birbirin­den yapı veya öz bakımından farklı iki ilkeyi kabul ettikleri için ikiciler (dualist) denir."


- Felsefeye Giriş



166. "*****

"İnsanın salt güzellikle karşı karşıya geldiği an yok mu? Sevgili Sokrates, işte yalnız o an için insan hayatı yaşanmaya değer" Platon

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 2



167. "*****

Ruh doğası gereği iyi ise, doğası gereği ölümsüzdür ve doğa­sı gereği de ölümden sonra mutlu olacaktır.

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 2



168. "Nasrettin Hoca'nın çok zarif bir fıkrası vardır: Arkadaşları Hoca'nın sokakta gözleri yerde bir şeyler bakındığını fark ederler. Ona ne aradığını sorduklarında, aldıkları cevap bodrumda kaybettiği yüzüğünü aradığı şeklinde olur. Arkadaşları haklı olarak şaşkınlıkla bodrumda kaybettiği yüzüğü niçin orada değil de, sokakta aradığını sorunca Hoca'nın verdiği cevap çok anlamlıdır: "Çünkü bodrum karanlık, sokak ise aydınlık."

Gerçekte Platon'un da buna benzer bir durumda olduğunu biliyoruz. Duyusal dünya varlığın gerekirliklerine cevap vermediği gibi bilginin elde edilmesine, bilimin yapılmasına da imkân vermemektedir. Platon bundan dolayı duyusal dünyanın karanlığı yerine akılsal dünyanın aydınlığını koymak ve bilime konu olarak onu verdirmek ihtiyacını duymuştur. Ancak Platon'un bilmek istediği son tahlilde duyusal dünya, içinde yaşadığı dünyadır. Idealar varsayımı bu dünyanın bilinmesini mümkün kılacak bir düzenek, bir çare olarak ortaya atılmış veya tasarlanmıştır."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 2



169. ""Din, halkın afyonu, kalpsiz bir dünyanın kalbidir”.

Sömürenler yeryüzünde sömür­dükleri insanlara kendilerinden mahrum ettikleri nimetleri bir öte dünyada vadederler.

*****"


- Felsefeye Giriş



170. "Philon'a göre Tanrı, Eski Ahit'in belirttiği gibi aşkın, kişisel bir varlıktır; ama o, aynı zamanda, Platon'un ve Pythagorasçıların belirttikleri gibi saf, madde-dışı, hareketsiz, kendi kendine yeten bir akıl, her türlü çokluğun kaynağı ve ötesinde olan Bir'dir. Bu Tanrı veya Bir, değişmez, sonsuz, kendi kendine yeten bir varlıktır ve ana özelliği iyi, cömert olmasıdır.

Nitekim evren, varlığını Bir'in veya Tanrı'nın bu cömertliğine, iyilikseverliğine borçludur: Tanrı biçimsiz ve kaotik maddeye kendi Akıl'ını, Logos'unu empoze ederek yani ona düzen ve akıl­sallık kazandırarak evreni meydana getirmiştir. Böylece evren Tanrı'nın ira­desinin ürünü olarak, ama fiziksel değil, tümüyle entelektüel, akılsal bir yol­la varlığa gelmiştir."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



171. "Duyusal, fiziksel dünya veya doğa, tinsel dünyanın ancak bir izidir; tinsel dünyanın madde üzerinde yansıması, hayalidir.

Dola­yısıyla onun hayatı daha zayıf bir hayat, eylemi daha güçsüz bir eylem, algısı daha bulanık bir algıdır.

Gerçek hayat, gerçek temaşa, gerçek bilgi, gerçek ey­lem, gerçek güzellik doğal dünyada, duyusal dünyada, fenomenler dünyasın­da değil, Ruh'tan itibaren akılsal, tinsel dünyada bulunur."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



172. "Felsefesinin geri kalan kısım­larında, örneğin varlık ve bilgi felsefesinde, ruh öğretisi ve siyaset fel­sefesinde olduğu gibi sanat felsefesinde de Aristoteles bazı noktalarda hocasından önemli ölçüde ayrılmakta ve kendi dehasını oluşturan özel ve kalıcı değeri olan bazı görüşlere sahip bulunmaktadır.

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 3



173. "Epiktetos'tan yaklaşık yetmiş yıl sonra dünyaya gelecek ve ma­nevi bakımdan kendisini onun öğrencisi sayacak olan Marcus Aureli­us da Stoacılığın bu yeni biçimini, ahlaki ve dinsel Stoacılığı derinleş­tirerek devam ettirecektir. Ancak Marcus Aurelius'ta, Epiktetos'ta olmayan bir yumuşaklık, insani şeylere karşı daha büyük bir anlayış ve yakınlık vardır.

Epiktetos'un ahlaki sarsılmazlığı, acılara, felaketiere karşı direnci, çileciliği, duygusuzluk ölçüsüne varan kayıtsızlık ve etki­lenmeyişiyle insanın ölçülerini aşan bir ahlak idealini temsil etmesine karşılık Marcus Aurelius insan zaaflarını anlayışı, hoşgörüsü ve bağış­layıcılığı ile daha insani, daha uygulanabilir bir pratik ahlak kılavuz­luğunu üstlenmektedir."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



174. "**

Aklı merkezileştirdiğinizde di­ğer insanlarla, başka toplumlarla akıl üzerinden bir ortaklık geliştirme imkânını elde edersiniz.

Felsefe budur; felsefe, tikellikten kurtulmak, tümelliğe, evrenselliğe ulaşmaktır.

***"


- Bir Ömür Düşünmek



175. "*****

İnsanların iki temel ihtiyacı var: maddî alanda fizikî rahatlık, konfor ve ruhsal alanda başka insanlar tarafından beğenilme, kabul görme, yani itibar veya saygınlık.

*****"


- Bir Ömür Düşünmek



176. "*****

Sağlığı zevkli kılan hastalık, iyiyi iyi yapan kö­tü, doymayı hoş kılan açlık, dinlenmeyi hoş kılan yorulmadır

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 1



177. "*****

Sokrates ahlak­çıdır (moralist).

Platon matematikçidir.

Aristoteles ise esas itibariyle doğa bilgini, biyologdur.

****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 2



178. "Devlet, insanların kendi araların­da uymayı kabul ettikleri sözleşmenin şartlarına onlan zorla uydur­ma gücüne sahip olan kurumdur.

İnsanlar bir yandan barış için bir sözleşmeye girerken öbür yandan kendilerini bu sözleşmeye itaat ettirecek ve uymayanları cezalandıracak bir egemeni kendi aralarından çıkarırlar ve ona kendi üzerlerinde iktidar ve yetki verirler."


- Felsefeye Giriş



179. "KÖTÜLÜK YAPMAKTANSA KÖTÜLÜGE UĞRAMAYI TERCiH EDERiM.""


- İlkçağ Felsefe Tarihi 2



180. "Aşık, sev­diği varlığın görünür formuna aşık değildir. Bundan dolayı dikkati bu form üzerinde toplandığı zaman ortada aşk bulunmaz.

Aşk, sevenin sevdiğinden ayrıldığı yani onun görünür, maddi formuna artık sahip olmadığı zaman do­ğar.

Çünkü bu durumda sevilenin maddi olmayan imgesi, sevenin maddi ol­mayan ruhuyla birleşir. Böylece seven sevdiğinde onunla ilgili kendisinde oluşturduğu şeyi sever."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



181. "Var olan tek şey, biricik şey Tanrı'dır. Geri kalan her şey Tanrı'nın taşmasından -Müslüman filozoflarının ileride kullanacakları terimle 'sü­dur'undan, 'feyz'inden- başka bir şey değildir.

Tanrı'nın kendisi her türlü varlığın, özün, akılsallığın üzerindedir. Dolayısıyla onun hakkında özel, tikel varlıklara özgü özel, tikel nitelikler bir yana varlık, gerçeklik, doğruluk, gü­zellik gibi en yüksek anlamda genel, olumlu sıfatlar bile kullanılamaz (Ancak istim filozofları bu sıfatiarın kullanılmasına izin verirler).

Plotinos bu son sı­fatların kullanılmasına ancak Nous düzeyinde izin verir; ama bu öte yandan Bir'in veya Tanrı'nın bu olumlu niteliklerden, mükemmellik sıfatlarından yoksun olduğu anlamına da gelmez, tersine var olan her şeyin en genel imka­nı, bütün var olan şeylerin ana kaynağı olması bakımından Tanrı her türlü mükemmelliğe sahiptir."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



182. "Ruhu kirleten şey, duyusal, fiziksel dünyayla te­masından, ilişkisinden ortaya çıkan eklentilerdir. Maddeyle ilişkisini kesen, kendi özüne dönen, kendisini ve kaynağını yine kendisine has olan fiille yani temaşa fiiliyle düşünen ruh, Akıl aracılığıyla Bir'e ulaşma ve onunla birleşme imkanına sahip olacaktır.

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



183. "Stoacılar için gerçek veya doğru anlamında özgürlük, insanın kendi lo­gos'unu evrensel Logos'a, kendi iradesini evrensel iradeye teslim etme­sidir.

Böylece özgürlük, son tahlilde Stocılar için aslında bir güç değil, bir bilgeliktir.

Bu, insanın Tanrı'nın fiilierini bilinçli ve iradi olarak ka­bul etme, onları benimseme ve kendi fiilieri kılma bilgeliğidir.

Böylece özgürlük, ilerde aynı görüşün daha işlenmiş bir versiyonunu ortaya koyacak olan Spinoza için olduğu gibi Stoacılar için de kesinlikle bir belirlenmeme (indetermination) değildir; o, sadece insanın kendine dıştan olan bir güç tarafından değil de kendisi tarafından belirlenmesidir (self-determination), insanın evrensel, tanrısal yasayı kendi yasa­sı olarak benimsemesi, kendi yasası kılmasıdır.

Bu tür bir özgürlük an­layışının, metafizik veya ontolojik olarak savunulması ne kadar zor veya sorunlu ise öte yandan konuyla ilgili mümkün tek çözüm oldu­ğuna ve ahlaki bakımdan son derece değerli ve derin bazı unsurlar içerdiğine tekrar işaret edelim."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



184. "Felsefenin ana ereği, asıl meyvesi insana nasıl yaşaması, mutlu olması gerektiği konusunda kılavuzluk etmek, yol göstermektir.

Ancak bu işin veya görevin başarılması için insanın kendisinin ve içinde yaşadığı evrenin doğasının ne olduğu hakkında bazı bilgilere ihtiyacı vardır. Bu bilgiyi sağlayacak olan şey, bir bütün olarak doğa felsefesi veya fiziktir.

Doğa bilimi için mantık veya bilgi kuramı; ahlak felsefesi, ethik, pratik felsefe veya bilgelik için doğa bilimi; mutlu olmak, mutluluğa erişmek için bir yaşama sanatı olarak da pratik felsefe veya ahlak fel­sefesi."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



185. "Platon, düşünmenin ruhun kendi kendisiyle konuşması, diyalogu ol­duğunu söyler.

Bence bu tamamen doğru bir gözlemdir. Peki bununla ne demek istiyorum?

İnsanın yazı, yazı sayesinde öğrendiği dil, keli­ meler, kavramlarla önce bizzat kendi kendisiyle iletişim kurduğu, yani düşündüğü, muhakeme ettiği, daha sonra bu iletişimini diğer insanla­ ra, diğer ruhlara genişlettiğini söylemek istiyorum.

Yani yazı, kitaplar aracılığıyla insan önce kendi kendisiyle konuşmayı öğrenir, sonra da bu konuşmayı diğer insanlara doğru genişletir."


- Bir Ömür Düşünmek



186. "Platon, Antikçağ felsefe tarihinde karşımıza çıkan sistem kurucu ilk filozoftur. Doğa Filozofları özel olarak doğa ile, kozmosla ilgilen­mişlerdi. Sofistlerde ilgi esas olarak insana, insani kurumlara ve kültü­re yönelmişti. Sokrates'in ilgi konusu bakımından Sofistleri devam et­tirmesine karşılık Platon'da hem insanın, hem de doğanın birlikte ele alınışına tanıklık etmekteyiz. Aristoteles de bu açıdan Platon'un bir devamı olacaktır."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 2



187. "*****

"Su, her şeyin kaynağıdır"

Tha­les

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 1



188. "KÖTÜLÜK YAPMAKTANSA KÖTÜLÜGE UĞRAMAYI TERCiH EDERiM.""


- İlkçağ Felsefe Tarihi 2



189. "Mümkün olan tek ve en iyi dünyadır; ama bundan onun mükemmel bir dün­ya olduğu sonucu çıkmaz; o, yalnızca duyusal maddeden meydana getirilebi­lecek en iyi dünyadır; buna karşılık asıl anlamında, gerçek anlamda mükem­mel dünya, onun üzerinde yer alan akılsal, entelektüel dünyadır.

Plotinos duyusal dünyanın doğası itibariyle kötü olduğunu ileri süren Gnostiklere karşı çıkar, ama ona fazla ilgi göstermez. Plotinos duyusal dün­yayı küçümser, ama onu yok etmeye çalışmaz.

Kısaca o, kendi döneminde Hıristiyanlığın bazı temsilcilerinin savunduğu yönde bir çileci değildir.

Sözle­rinde zaman zaman duyusal dünyayı, bedeni, bedensel hazları tümüyle redde­dici bazı ifadelerle karşılaştığımız doğru olmakla birlikte, bunlar onun meta­fiziğinin, psikolojisinin mantıksal sonuçları değildir.

Plotinosçu metafizik, insandan duyusal, maddi iyileri, erdemleri (örneğin hazzı, sağlığı, hayatın kendisini) tümüyle yok etme­sini değil, onları kendi düzeyleri ve ölçüleri içinde tutmasını, ancak onların kendilerinde kalmayıp üzerlerine yükselmesini ister."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



190. "İsa bir Yahudidir. Yahudiler veya Yahudilerin kışkırtması sonucu Ro­malılar tarafından çarmıha gerilerek öldürülmüş olmasına rağmen kendisini Yahudi vahyinin bir devamı olarak görür.

Nitekim onun hayatına ve öğreti­sine ait unsurları içeren Yeni Ahit de Hıristiyanlar tarafından Yahudiliğin kutsal kitabı olan Eski Ahit'in bir devamı olarak kabul edilir ve Hıristiyanlı­ğın kutsal ana metni olan Kitab-ı Mukaddes (Bible) böylece bu iki ana metin­den veya onları oluşturan kitaplardan meydana gelir.

Hıristiyanlık bir dindir, bir kurtuluş dinidir. Temel amacı insana ken­disi ve içinde yaşadığı evren hakkında bilgi vermek değildir, onu kurtarmak­tır.

Ancak Hıristiyanlık, bu kurtuluşu sağlamak üzere kendisini kabul eden insanların bazı şeylere inanmalarını şart koşar. İnanılımasını istediği bu şeyler ise Hıristiyanlığın amentüsünü (credo) veya dogmatiğini meydana getirir."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



191. "Haz mutluluğun ölçütü veya özü, öz niteliği olamaz, ama mutluluğa eşlik eden, mutluluğun sonucu olarak ortaya çıkan bir şey olabilir.

Akıl­lı bir insan haz peşinde koşan bir insan değildir, iyi ve erdemli davra­nışlarını haz verici kılmasını bilen, onlardan haz almasını bilen insan­dır.

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 3



192. "Ben devleti kutsamıyorum, onun tanrısal bir şey olduğunu söylemi­yorum. Ama milleti de kutsamıyorum. Onun da en yüksek bir varlık, bir değer olduğunu söylemiyorum.

Benim değer verdiğim en önemli şey birey, özgürlük, barış, barış içinde birlikte yaşama.

Ama bütün bunların ancak birtakım çerçeveler, kurumlar içinde, onlar aracılığıyla gerçekle­ şebileceğini biliyorum.

İşte devlet, hukuk, ulus bu çerçeveleri meydana getiriyor. Bütün bunlara araçsal şeyler olarak bakıyorum"


- Bir Ömür Düşünmek



193. ""Kalbin öyle nedenleri, gerekçeleri vardır ki akıl onları kavrayamaz.""


- Felsefeye Giriş



194. "Bir insa­na "Niçin mutlu olmak istiyorsun? " veya "Niye mutluluğa erişmek is­ tiyorsun?" sorusunu sorduğumuzda, bu amacını bir başka ve daha ile­ri amaca başvurarak açıklamak veya haklı çıkarmak ihtiyacını duymaz.

Onun bu soruya vereceği cevap ancak şu olur: "Çünkü mutlu olmak is­tiyorum." Kısaca mutluluk kendi kendine yeten, nihai bir amaçtır."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 3



195. "Batı felsefesi, daha genel olarak Batı düşüncesi tarihinde Augustinus çeşitli bakımlardan önemlidir; hatta bazı konularda bir ilktir.

Birinci olarak o Batı literatüründe otobiyografi geleneğinin ilk temsil­cisidir.

İkinci olarak Augustinus yine Batı entelektüel tarihinde insanı anlamak için esas olarak içe bakış (introspection) yöntemini kullanan ilk filozoftur.

Son dönem Stoa düşünürlerinde örneğin Epiktetos, Seneca, Marcus Aurelius'ta da bu yönde bazı unsurlar bulunmakla beraber birlikte içe bakışı ilk kez bu kadar yoğun ve verimli bir biçimde kullanma başarısı, Augustinus'a aittir."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



196. ""insanda bulunan en iyi şey, en değerli şey, en yüce ve en tanrısal şey ne ise mutluluk bu şeyin kendi erdemine uygun etkinliği" olacaktır.

İnsanda bulunan bu en iyi şeyin akıl olduğunu biliyoruz.

O hal­de bu etkinlik akılsal etkinlik olacaktır."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 3



197. "Stoacılar daha önceki felsefeden miras aldıkları, bu felsefede var olan, ama kullanıl­mayan veya geliştirilmeyen 'genel olarak insan', 'insan olmak bakımından insan' gibi son derecede önemli bir kavrama dayanarak 'ev­rensel bir insanlık' veya 'genel olarak insanlık' kavramını geliştirmek ve bu kavramı 'evrensel bir devlet' projelerinin altına yerleştirme im­kanını bulmuşlardır.

Stoacılardan bize miras kalan bütün yerel, za­mansal, pozitif normları aşan, onların üzerine yükselen ve onları yar­gılamak için kendisine dayanılması gereken 'evrensel, doğal hukuk' kavramı da bu gelişmelerin sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

Nihayet bütün insanları, aralarındaki ırk, cinsiyet, sosyal konum gibi farklara bakmaksızın tek bir Baba'nın oğulları, birbirlerinin kardeşi olarak ka­bul eden evrensel bir din olarak Hıristiyanlığın ortaya çıkmasını müm­kün kılan zihinsel ortam da, Stoacılar tarafından yaratılan bu ortam olmuştur."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



198. "*****

Bu, kafasını kuma gömmekle veya kendisini evine kapatmakla gelip geçecek bir fırtına değil, her geçen gün kendisine doğru daha büyük bir hız ve güçle yaklaş­maya devam eden ve yakın bir gelecekte kendisini ve evini alevleri içine alma tehdidi gösteren büyük bir yangın.

*****"


- Bir Ömür Düşünmek



199. "Yunan filozofu için aklın doğal ere­ği olan bilgiye, episteme’ye ulaşmasını engelleyen şey, tutkulardır ve tut­kular, insan ruhunun doğal bir parçası olmak şöyle dursun, onun doğal işlemesini, iş görmesini engelleyen, ona yabancı olan patolojik unsur­lardır ve böylece aklı başında bir insanın temel ahlaki ödevi, ruhunu bu tutkulardan arındırmasıdır."


- Bir Ömür Düşünmek



200. "İlk Sto­acılığın sağlık, zenginlik, iyi ün gibi dışşal iyilerin hiçbir değeri olma­dığı, dolayısıyla bu tür şeylerin insan mutluluğu bakımından ilgisiz şeyler oldukları görüşüne karşı, Aristoteles'in insanın mutlu olması için bu tür şeylere de ihtiyacı olduğu, dolayısıyla onların belli ölçüde iyi ve değerli oldukları yönündeki görüşü

" MUTLULUK iÇiN SAGLIK, MADDi iMKANLAR VE BEDENSEL GÜÇ DE GEREKLiDiR.""


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



201. "Bu ise hakikati ifade etmesi bakımından sa­nat eserinin hiçbir değeri olmadığı anlamına gelir.

O halde gerçeği temsil etmesi bakımından sanat eserlerini, İdealar ve onların kopya­ lan olan doğal nesnelerden sonra üçüncü sıraya koymak gerekir.

*****"


- Felsefeye Giriş



202. "Hristiyanlık ve Müslümanlığın müminlerin içinde ebedi bir mut­luluk içinde yaşayacakları gelecek bir hayat, cennet fikri, Yahudi­likte, en azından başlangıçta, mevcut değildir.

Eski Ahit, Yahudi halkına kendisiyle bir sözleşmeye girmeleri ve diğer tanrılar ara­sında kendisini seçmeleri durumunda Tann’nın veya Yehova’ nın da diğer milletler arasında özel olarak Yahudi halkını seçeceği ve kendilerine bu dünyada daha güçlü bir koruma, daha bol bir zürriyet, daha müreffeh bir hayat sağlayacağını vadeder.

Öte yandan bu kurtuluş bireysel kurtuluş olabileceği gibi müminlerin meyda­na getirdiği bütünün, topluluğun kurtuluşu da olabilir."


- Felsefeye Giriş



203. ""Yunan felsefesini Hıristiyan düşüncesinin vazgeçilmez bileşenlerinden biri olarak görme ve benimseme" kararıdır.

O halde Origenes, Yahudi Philon'la temelleri atılan, Justinus, Athe­nagoras ve Clemens'le devam ettirilip geliştirilen Yunan aklı ile Hıristiyan imanı arasında olumlu bir sentez meydana getirme irade ve tasarısının nihai sonucuna ulaştırılmasını temsil etmektedir.

Hıristiyan düşüncesi içinde bu ta­rihten itibaren de bu tasarıya karşı çıkma yönünde bazı çabalar olacak, ama onun ağır basan veya hakim tutumu Yunan felsefesiyle aklını kabul etme ve benimseme yönündeki bu Clemens-Origenesçi tutum olacaktır."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



204. "Medinet'ül Fazıla Farabi' nin Devlet'i ve Platon' un diğer eserlerini İslam bağlamına oturtmak için yaptığı itinalı teşebbüsün bir temsilcisidir.

Platon gibi Farabi de demokrat de­ğildi, zira demokrasi toplumu en aşağıdaki ortak paydada buluşturmakla sınırlıydı.

Fakat tamamıyla kentli bir insan olan Farabi vatandaşlar ara­sındaki gönüllü işbirliğini övüyor ve tüm insanların sadece kent hayatına iştirak ederek en üst potansiyellerine ulaşabileceklerini kabul ediyordu.Toplumun amacı işte bunu gerçekleştirebilmekti.

Platon'un toplumun amacı olan "adaletin" sadece ahlaklı davranan ve her şeyi bilen bir "filozof kral" idaresinde gerçekleştirile­bileceğini savunuyordu."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



205. "Ekmekle su aç bir ağza götürüldüğünde mümkün olan en büyük hazzı verir. Dolayısıyla insanın kendini basit ve ucuz sofralara alış­tırması, sağlık için ihtiyaç duyulan her şeyi sağlar, insanı hayatın zorunlu ihtiyaçlarını karşılamaya muktedir kılar

Doğal zenginliğin sınırları vardır ve elde edilmesi kolaydır. Boş hayallerin talep ettiği zenginlik ise sonsuza uzanır"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



206. "Eğer bilmek iman etmenin veya inanma­nın yerini tutabilseydi veya iman edilen şey aynı zamanda bilinme­si yapısal olarak mümkün bir şey olsaydı, o zaman dine gerek kal­maz, bir süre sonra inancın yerini bilgi alırdı.

İman, insanın bir şey, bir varide, bir değer hakkındaki bilgi eksikliğinden ötürü geçici bir süre için benimsenen ve bu konuda kesin, güvenilir bilgilere ulaş­ma imkânı doğduktan sonra yerini bu bilgiye terk etmesi gereken bir zihin etkinliği veya bir ruh tasdiki değildir,

tersine bir şey, bir varlık, bir değer hakkında, bilgiden bağımsız olarak benimsenen ve herhangi bir karşı-bilgi ile ortadan kaldırılması söz konusu ol­mayan, çünkü insan ruhunun ayrı bir planına ait olan orijinal bir zihin etkinliği veya ruhsal-iradi bir tasdiktir."


- Felsefeye Giriş



207. "Dinin geçmişte en uzun bir süre için ve son derece önemli bazı bakımlardan topluma, insanlığa, uygarlığa, sanata, bilime, felsefeye fay­dalı bir şey olmuş olduğunu ve bugün de fanatik, hoşgörüsüz bir tarzda ortaya konmaması, savunulmaması, başkalarının hayatına müdahale et­mek için kullanılmaması ve yaşanmaması şartıyla bu özelliğini daha bir süre için koruyabileceğine de inanıyorum."


- Bir Ömür Düşünmek



208. "Düşüncelerini ve öğretilerini kendi hayatlarında uygulama­ya koyan, onlarla uyum içinde bir hayat sürdürmüş olanların yanı sı­ra bunun tersini yapanlar olmuştur. ilk türden bir hayat tarzının en aşırı ve en dramatik örneği şüphesiz sadece fikirleri ve öğretisine uy­gun olarak yaşamak değil gerektiğinde onlar uğruna ölmek, düşünce­leri için canını vermektir. İşte Sokrates, kişiliğinde bu iki özelliği en iyi bir biçimde bir araya getiren, yani inandığı gibi yaşayan ve inançları uğ­runa ölen ilk büyük filozof ve düşünür olarak karşımıza çıkmaktadır."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 2



209. "O hem du­yusal, hem akılsal bir varlıktır. Duyusal yasa, duyusal gerçeklik; akılsal yasa ise biçimsel gerçeklik üzerinde ısrar eder.

İnsan, du­yusal gerçeklik yanı ile zaman ve değişmeye tabidir, akılsal ger­çeklik yanı ile ise zamandışı ve değişme dışı olan şeyi arar.

*****"


- Felsefeye Giriş



210. "*****

Nasıl ki insanın özgürlüğü­nü kabul etmemek her türlü ahlakın temelini ortadan kaldırırsa, güçle hakkı birbirinden ayırmamak da her türlü siyaset felsefesi­nin ölümünü ilan eder.

*****"


- Felsefeye Giriş



211. "Plotinos'un bu dünyada bir beden içinde bulunmaktan utandığını ve ölümle birlikte içindeki tanrısal şeyin evrendeki tanrısal şeye geri döneceğine inandığını biliyoruz.

Platon ve di­ğer Sır ve Kurtuluş Dinlerinin bağlıları gibi Plotinos da bunun için ölmeyi bek­lemenin gerekli olmadığını, insanın veya filozofun, 'ölmeden önce ölmesi'nin mümkün olduğunu düşünmektedir."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



212. "Aristoteles'in insanı özü itibariyle akıllı, düşünen bir canlı ola­rak tanımını, aklın iki (veya üç) faaliyeti (theoria= bilmek, praksis=ey­lemek, poiesis=yaratmak veya meydana getirmek) arasında konuları itibariyle yaptığı ayrımı (theoria, olduğundan başka türlü olması mümkün olmayan zorunlu ve ezeli ebedi şeyler, praksis ve poiesis ol­duğundan başka türlü olmaları mümkün olan olumsal şeylerle ilgili­dir) gözönüne alırsak, insanın en önemli ve değerli etkinliğini the­oria'da bulması dolayısıyla bu etkinliğiyle ilgili erdemleri, yani düşün­ce erdemlerini diğer erdemlerden daha üstün tutması ve bu erdemlerle ilgili bilgeliği, yani teorik bilgeliği veya felsefi bilgeliği insan hayatının ana ereği olarak görmesi gerektiği görüşüne varırız."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 3



213. "Eğer boşluk yoksa, hareket de olamaz. Çünkü bu durumda her şey dolu ve birbirine bitişik olacağı için hareket eden cismin içinde ha­reket edeceği bir yer olamaz.

Ancak hareket vardır , çünkü onun hakkında apaçık duyu algısına sahibiz. O halde boşluk da olmak zorundadır.

Böylece burada apaçık olan bir şey, apaçık olmadığı dü­şünülen bir şeyle çelişki içinde bulunmamaktadır."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



214. "*****

Cumhuriyet döneminin bazı uygulamalarına itirazım olmakla birlikte Cumhuriyet’in kendisine son derece büyük bir saygım ve sevgim vardır.

Biri bana Cumhuriyet çocuğu derse bunu ancak bir iltifat sayarım.

*****"


- Bir Ömür Düşünmek



215. "*****

İnsanın başka ve yapıcı özellikleri yanında aynı zamanda savaşçı ve tahripkâr bir varlık olduğu açık. Eğer bu tarafını, din ve uygarlık içinde dengelemezse epeyi zarara neden olduğunu biliyoruz.

*****"


- Bir Ömür Düşünmek



216. "*****

Kesinlik ve kanıtlama, ancak dedüktif bir akıl yürütmenin sonucunda ortaya çıkacak şeylerdi.

İşte bundan dolayıdır ki, Aristote­les bütün ilgisini dedüktif akıl yürütme üzerine yöneltmekteydi.

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 3



217. "Platon her rejimin, kendi iyisi olarak peşinden koştuğu ve ilkesini kendisinde bulduğu şeyin aşırılığı yüzünden soysuzlaştığı ve yerini bir sonraki rejime bıraktığı kanaatindedir.

Timokrasi veya şeref devletini yı­kan, gücün aşırı veya kötü kullanımıdır.

Zenginlik devletini paraya kar­şı duyduğu gözü doymaz açlık yıkar.

Demokrasiyi yıkan şey ise ölçüsüz özgürlük olacaktır. Böylece ölçüsüz, sınır tanımayan özgürlük demok­rasiyi diğer aşırı uca, sınırsız köleliğe, yani zorbalık rejimine götürür."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 2



218. "Yeni-Pythagorasçılar Tanrı'nın Akıl'dan üstün, onu aşan bir ilke olduğunu söylerler ve böylece or­taya attıkları varlıklar hiyerarşisinde birinci yeri Tanrı'ya, ikinci yeri Akıl'a, üçüncü yeri de Ruh'a verirler. Bu ise daha sonra Plotinos'un da bu konuda­ ki ana görüşü olacaktır.

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



219. "Stoacılar, Platon'la birlikte bu dünyanın mümkün olan en mükemmel bir dünya olduğunu, çünkü Tanrı'nın eseri olduğu­nu, akıllı ve ereksel bir yapıya sahip olduğunu kabul etmekle birlikte, Platon'dan farklı olarak onun içindeki her şeyle birlikte Tanrı'nın ta kendisi olduğunu söylemektedirler.

Bu bağlamda olmak üzere Pla­ton'un madde-dışı gerçekliklerden meydana gelen idealar dünyasını reddettikleri gibi onun ruh ile beden arasında yaptığı ayrıma karşı çı­karak, Tanrı veya Akıl da içinde olmak üzere her şeyi maddi olana in­dirgemekte veya maddeyi tanrılaştırmaktadırlar."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



220. "*****

Aklın birinci ve en önemli ilkesi, çelişkisizliktir.

*****"


- Felsefeye Giriş



221. "Merak etti­ği, hac vecibesini yerine getirirken yapılan şeylerin, ritüelin gerisinde bulunan anlamdır.

Buna karşılık etrafındaki insanların kendisine sor­dukları soruların hiçbiri bu anlamların, nedenlerin ne olduğunu öğren­me konusunda değildir.

Herkes ona hac farizesi yerine getirilirken yeri­ne getirilmesi gereken fiillerin harfi harfine neler olduğunu sormakta, onları öğrenmeye çalışmaktadır.

Peki o zaman yukarıda sözünü ettiği­niz Kur’an’ın insanları düşünmeye, tefekküre, yaratılıştaki hikmeti gör­meye çağıran ayetleri nerede?"


- Bir Ömür Düşünmek



222. "İsa, İncil’lerde kendisinin de bir mensubu olduğu İsrail halkının artık çocukluk dönemini geride bıraktığını, dolayısıyla çocukluğuna uygun düşen eski şeriatın, Eski Ahit’in hükmünün artık ortadan kalkmış olduğunu;

Musa’nın şeriatında sözü geçen “göze göz, dişe diş” yasasını artık ilga ettiğini, onun yerine Hıristiyanm eğer bir insan yüzüne bir tokat indirirse ona öbür yüzünü çevirmesi, biri kendisiyle bir fersah yürürse, onunla yet­ miş fersah yürümesini emreden yasasını yürürlüğe koyduğunu belirtir."


- Bir Ömür Düşünmek



223. "Annesinin bir ebe, babasının ise taş yontucu olduğu söylenmektedir.

Annesinin mesleğiy­le ilişki kurarak, onun bedenleri doğurtması gibi, kendisi de insanların ruhlarında bulunan ancak bilincinde olmadıkları ahlaki doğruları do­ğurttuğunu söylemiştir.

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 2



224. "İnsan sadece ruhsal, akılsal bir varlık değildir, aynı zamanda bedensel ve duyusal bir varlıktır.

Bedenin kendisi ise duygulanımları ile, tutkuları ile çoğu zaman ruhun ve aklın gerçeklerini kapatmakta, yargılarını karartmakta ve bu gerçeklerin gö­rülmesini engellemektedir.

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 2



225. "Eğitim, hayatın kendisi olmalıdır, hayata bir hazırlık değil.

Öğrenme, çocuğun ilgileriyle doğrudan ilişkili olmalıdır.

An­lamlı bilgi, kendisiyle bir şey yapılabilen bilgidir.

Öğretmenin görevi yönlendirmek değil, tavsiyede bulumaktır.

Okul rekabetten çok işbirliğini teşvik edici olmalıdır.

Gerçek gelişmenin zorunlu koşulu olan fikirler ve kişiliklerin serbestçe etkileşimine imkân veren ve onu teşvik eden biricik ortam, demokratik ortamdır."


- Felsefeye Giriş



226. "*****

Sağlık hastalıktan, haz acıdan, mutluluk mutsuzluktan daha yaygındır ve başımıza gelen bir üzüntü verici olaya karşı, eğer hesaplarsak, yüz tane mutluluk verici olayla karşılaşmaktayız.

*****"


- Felsefeye Giriş



227. "*****

“Her iktidar bozar; mutlak ikti­dar, mutlaka bozar”

*****"


- Felsefeye Giriş



228. "Felsefe, esas olarak, teoloiinin yani tanrıbilimin hizmetçisidir.

Nasıl ki müzik, geometri, astronomi zihni felsefeye hazırlamak için gerekli ve değerliyse felsefenin kendisi de ruhu vahyedilmiş tanrıbilime hazırlamak için gereklidir:

"Çünkü felsefe bilgelik peşinde koşmaktır. Bilgelik ise tanrısal ve insani şeylerin ve onların nedenlerinin bilgisidir.""


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



229. "Plotinos için Platon, herhangi bir tanrısal vahiy almış olduğu veya esrarlı bir ithama dayandığı için değil, sürmüş olduğu yüksek ahlaki hayat ve sahip olmuş olduğu büyük akıl yürütme gücü sayesinde en yüksek bilgeliği temsil etmiştir. Böylece onun geleneğiyle akıl arasında herhangi bir çatışma söz ko­nusu değildir.

Plotinos'a göre Gnostiklerin felsefeyi ve aklı reddetmelerinin nedeni ahlaksız veya akıl-dışı kibirleri ile sabırsızlıklarıdır. Onlar varlığını id­dia ettikleri 'uydurma vahiyler'e dayanarak büyüklük havasına girmekte, kendilerini Yunan geleneğine ait bilgelerden üstün, tanrısal dünya ile özel bir ilişki içine girme gücüne sahip özel, imtiyazlı varlıklar olarak görmektedirler.

Oysa Plotinos için tanrısal olana ulaşmanın böyle kısa veya ucuz bir yolu ol­madığı gibi, onun bilgisini elde etmenin Gnostiklerin ileri sürdükleri türden teknik, esrarengiz bir yanı da yoktur. Bunun için yapılması gereken insanın erdemli olması, ruhunu antması ve aklını da düzgün veya uygun bir biçimde kullanmasıdır. Tanrı'ya ulaşmanın tek mümkün ve gerçek yolu budur ve bu özelliklere sahip olan herkes tanrısal olana ulaşarak kurtuluşa erişebilir."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



230. "Tercih arzu değildir, çünkü akıl sahibi olma­yan hayvanlarda da arzu vardır, ama onların yaptıkları eylemleri ter­cih ettikleri veya seçtiklerinden söz edilemez.

Tercih tutku değildir, çünkü bir tutkunun etkisi altında davranışta bulunanların herhangi bir seçim yaptıkları düşünülmez. Hatta belki bir anlamda onların bir ter­cih sonucu değil, zorlama altında eylemde bulundukları bile söylene­ bilir.

Tercih istek değildir, çünkü im­kansız şeyleri, örneğin ölümsüzlüğü isteyebiliriz, hatta isteriz. Ama hiç kimsenin imkansız bir şeyi tercih ettiğinden söz etmeyiz. Sonra yapa­mayacağımızı bildiğimiz bir şeyi isteyebiliriz ama tercih ettiğimiz, ya­pabileceğimizi düşündüğümüz bir şeydir. Nihayet istek daha ziyade amaçla ilgili bir şeydir, seçim ise araçla ilgilidir."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 3



231. "Bazı müzik makamları veya melodilerin insanı taşkın he­yecanlara, ölçüsüz duygulara sürüklemesine karşılık, bazı ritmlerin in­san ruhu üzerinde sakinleştirici bir etkisi vardır.

Bazılarının insanların ruhunda denge bozucu, bayağı hareketlere yolaçtığının görülmesine karşılık bazıları insanları soylu hareketlere yatkın hale getirir.

Şimdi bu tür şeyler, yani öfke veya yumuşaklık, cesaret veya ılımlılık, taşkın­lık veya sükunet, karakter durumları, yani ahlaki nitelikler olduklarına ve müziğin de dinleyicide bu tür ahlaki nitelikler, huylar, karakter­ler yaratma özelliği bulunduğuna göre bunun sonucu Aristoteles için müziğin ahlaki ve eğitimsel bir değere sahip olduğu olacaktır.

Müziğin eğitim içindeki yeri işte onun bu ahlaki niteliği ve eğitimeinin ahlaki amaçları gözönüne alınarak tayin edilmelidir."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 3



232. "*****

"AYNI NEHiRLERE iKi DEFA iNEMEZSiN" ...

"ÇüNKÜ AYNI NEHiRLERE iNENLERiN ÜZERiNE HER ZAMAN YENi SULAR GELiR"

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 1



233. "Beden ruh için bir zindandır.

O kabuğuna yapışmış bir istiridye gibi ruhun içine hapsolduğu bir hapishanedir"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 2



234. "Clemens felsefeden kaçmanın mümkün olmadığına, daha genel olarak kültürün, eğitimin, bilginin yararı ve gerekliliğine ilişkin başka bazı kanıtlar da getirir: Nasıl ki, insan bir hekim veya kaptan olarak doğmayıp bu sanatla­rı eğitim sayesinde elde ederse, aynı şekilde ahlaki erdemler de uygun eğitim sayesinde ortaya çıkar ve insanlar doğalarından ötürü değil, öğretim ve eği­tim sayesinde soylu ve iyi insanlar olur.

Tanrı'nın bizi doğal olarak toplumsal ve adil bir şekilde yaratmış olduğu, dolayısıyla adaletin doğal bir kaynağı ol­duğu doğrudur. Ancak ruhun adil veya soylu davranışlarda bulunmayı iste­mesi, onları seçmesi için uygun bir eğitim alması gerektiği aynı ölçüde doğru­dur."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



235. "Bundan dolayı Yaratıcı düşünmüş ve şunun farkına varmıştır ki, gözle görünecek şekilde yaratılmış olan şeylerden hiçbir zaman aklı olan bir bütünden daha güzel, akılsız bir bütün çıkamaz.

Öte yandan o hiçbir varlıkta ruh olmayınca akıl bulunamayacağını anlamıştır.

Bunu düşündü­ğü ve en iyi bir eserin meydana getiticisi olmak için aklı ruha, ruhu ise be­dene koymuştur.

Böylece evrenin, Tanrı'nın inayetiyle ruha ve akla sahip canlı bir varlık olduğunu söyleyebiliriz"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



236. "Yunan felsefe geleneğinden gelen ve bu gelenekten ayrılmak istemeyen filozoftarla Hıristiyan olan veya paganlıktan Hıristiyanlığa geçen düşünürler arasındaki kavganın genel olarak üç konu etrafında cereyan ettiği anlaşılmak­tadır.

Bunlardan birincisi ve en genel olanı akılla iman ilişkileri meselesidir.
İkincisi İsa'nın insan olarak dünyaya inmesi ve gerçekleştirdiği ileri sürülen mu­ cizelerle ilgilidir. Üçüncüsü ise daha özel bazı felsefi tezler üzerindeki iki grup arasında var olan görüş ayrılıkları tarafından belirlenmiştir."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



237. "İNSAN NE GENCİM DİYE FELSEFEYLE UGRAŞMAYI GECİKTİRMELİ, NE DE YAŞLANDlM DİYE FELSEFEYİ BiR TARAFA BIRAKMALIDIR.

ÇÜNKÜ RUH SAĞLIĞI SÖZ KONUSU OLUNCA HİÇBİR YAŞ NE FAZLA GENÇTİR, NE DE FAZLA YAŞLI.

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 4



238. "*****

Ahmet Haşim şu “sönen, gölgelenen dünyada” kendisine bir “hatırlama zevkinin kaldığı’nı söyler.

Doğrusu benim için de geride kalan tek şey okuma zevki.



.

*****"


- Bir Ömür Düşünmek



239. "*****

Ruhun, ruh olmak bakımından doğası akıl ve düşünce olduğundan Platon'da asıl var olan şeyin, yani madde-dışı, düşünsel dünyanın bil­gisi ve bu dünyaya ait varlıkların zihinsel-akılsal temaşası, doğal ola­rak, en büyük mutluluk olarak önerilir.

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 2



240. "Millet, başka topluluklardan dilsel, kültürel, hatta ırksal bakımdan farklı, aynı acılardan ve savaşlardan geçmiş olan, aynı değer ve idealleri paylaşan, varlığını başka değer ve idealleri temsil eden başka milletlere ait insanlarla girdiği çatışmalardan, bu çatışmalarda katlandığı mahrumiyet ve fedakârlıklardan alan, geleceğe dönük olarak da aynı fedakârlık ve feragat iradesini göstermeyi kabul eden insanlardan meydana gelen canlı, organik, mistik, ahlaki bir varlıktır."


- Felsefeye Giriş



241. "Bu, insan doğasının her ne ise eğitilebilir olduğu konusudur.

İnsanın eğitilmesi için, eğitilebilir olması ge­rekir.

Eğer insan eğitilebilir, öğretilebilir, kendisine bazı özellik­ler, bilgiler, tutumlar kazandırılabilir bir varlık değilse, herhangi bir eğitim girişiminin anlamı olamaz."


- Felsefeye Giriş



242. "İskender, bir başka konuda yine Aristoteles'ten ayrılır ve daha sonra birçok Ortaçağ Hıristiyan ve Müslüman filozofunun Tanrı'nın evren hakkın­ daki bilgisiyle ilgili olarak benimseyecekleri önemli bir tez ortaya atar. O, Tanrı'nın evren üzerindeki etkisinin göksel cisimleri bir aşk nesnesi olarak harekete geçirme yönünde bir etki olduğu şeklindeki Aristotelesçi görüşü ka­ bul eder, ama Aristoteles'ten farklı olarak buna bir eklemede veya bir düzelt­ mede bulunur. Buna göre Tanrı'nın kendisi hakkındaki bilgisi, bir aşk nesne­ si olarak harekete geçirdiği evren hakkında da belli bir bilgiyi içerir. Bununla birlikte İskender' e göre bu bilgi, evren hakkında ancak genel, onun ana özel­ likleriyle ilgili bir bilgidir; evrenin ayrıntıları ile ilgili, onun içinde yer alan ti­ kel, bireysel varlıklara kadar inen bir bilgi değildir.

İslam dünyasında Farabi, bir yandan Aristoteles'in Faal Akıl'ını, On Akıl teorisinde tanrısal taşmanın son kademesi olarak kabul ettiği Onuncu Akıl'a indirgerken, öte yandan Tanrı'nın evren hakkındaki bilgisinin ondaki tikelleri yani bireyleri ve tikel olguları içi­ne almayan genel, tümel bir bilgi olduğu şeklindeki İskender'in bu görüşünü benimseyecektir. Gazali ise Tanrı'nın evren hakkındaki bilgisinin onda yer alan tikel varlıkların, birey insanların ve onların bireysel eylemlerinin, tikel olguların bilgisini içine almadığı yönündeki bu görüşleri nedeniyle Yunan tar­zı felsefe geleneği içinde yer alan Farabi ve İbni Sina'yı İslam'ın temel dogma­larının en önemlilerinden birini inkar etmekle suçlayacaktır."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 5



243. "Bir şehrin iyi ve erdemli olması, o anayasayı pay­laşan insanların iyi ve erdemli olmasına bağlıdır. O zaman sorun in­sanların nasıl iyi ve erdemli olacağıdır.

İnsanları iyi ve erdemli kılan üç şey vardır: Doğa, alışkanlık ve akıl. Önce herkesin bir hayvan olarak değil de insan olarak doğması gerekir. İkinci olarak gerek bedensel, ge­rek ruhsal belli bir karaktere sahip olması gerekir. Bazı niteliklere do­ğuştan sahip olmanın bir yararı yoktur, çünkü onlar alışkanlık sonucu değişirler ve onları iyi veya kötü yapan şey alışkanlıktır. Üçüncü ola­rak insan akla sahiptir.

Bundan dolayı insanda doğa, alışkanlık ve aklın birbirleriyle uyum içinde olması gerekir. Ama onlar her zaman bir­ birleriyle uyuşmazlar. Akıl doğru olduğunu söylediğinde insanlar do­ğa ve alışkanlıkianna aykırı şeyler yapabilirler. İşte eğitimin rolü bura­ da ortaya çıkar"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 3



244. "*****

“Estetik haz, bir nesneyi veya bir temsil biçiminin hiçbir çıkar gütmeyen bir hoşlanma veya hoşlanmama duygusuyla yargılama yetisidir. Bu hoşlanma duygusunun konusu olan şeye de güzel denir”

*****"


- Felsefeye Giriş



245. "Çünkü mutluluk daha kalıcı, daha sürekli bir ruh durumunu ifade eder. Başka bir ifadeyle hazlar göreli olarak kısa ömürlü duygulardır, haz mutluluk olmamakla birlikte mutlu bir hayat için hazzın hayli yüksek bir değeri vardır veya mutluluğun hazla birlikte bulunmasında kınanacak bir şey yoktur.

*****"


- Felsefeye Giriş



246. "Bu kültür, bu kültür içinde yaşayan, hareket eden insan, kendisini, ih­tiyacı olduğunu düşündüğü gerçeklere, anlamlara, değerlere sahip biri olarak görüyor. Dolayısıyla onlardan başkasına gerek duymuyor.

Adına ister din ister devlet diyelim hayatımızda iki büyük Leviathan var. Binlerce yıldan beri aralarında bir antlaşma yapmışlar. Dünyayı ikiye bölmüş­ler. Hakikatler, anlamlar, değerler, normativite, hukuk, ahlak kısmını din almış; iktidar, yönetim, ekonomik kaynaklar kısmını devlet. Din, iktidara, yönetime, ekonomik kaynakların tasarruf ve yönetimine ka­rışmıyor. Devlet de hakikatler, normlar alanını, ahlak alanını dine ver­miş. Gül gibi geçinip gidiyorlar. Bu arada insanların hayatı da onların tahakkümü altında rezil olup gidiyor."


- Bir Ömür Düşünmek



247. "Öbür dünyayı kimse görmemiştir. İlahi adaletin öbür dünyada gerçekleşmeyeceğini kim iddia edebilir?"


- Felsefeye Giriş



248. "Yunanca'da ruh anlamına gelen psykhe kelimesi­nin aynı zamanda soluk, nefes, solunan hava anlamına geldiğini bili­yoruz

(Benzeri bir durum nefs, yani ruh anlamına gelen kelimeyle ne­fes, yani soluk anlamına gelen kelimenin aynı kökten çıktığı ve birbirleriyle çok yakın bir anlam ilişkisinin olduğu Arapça için de geçerli­dir)."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 1



249. "Platon evrendeki varlıkları cansız ve canlı olarak ikiye ayırmaktadır. Cansız varlıklar kendi güçleriyle hareket etme kabiliyetine sahip olmayan, kendilerine dıştan bir kuvvetin, hareketin uygulanması sonucunda zorla (kasri olarak) hareket eden varlıklardır. Buna karşılık canlı varlıklar veya hayvanlar, kendi kendilerine hareket etme kabiliyetine sahip olan, hareketlerinin ilkele­ rini kendi içlerinde taşıyan şeylerdir. İşte canlı varlıkları canlı varlıklar yapan ve onların içlerinden çıkan bu kendiliğinden, iradi hareketleri­ nin kaynağı, ilkesi olan şey, ruhtur."


- İlkçağ Felsefe Tarihi 2



250. "*****

" BüTÜN ŞEYLERIN ÖLÇÜSÜ iNSANDlR, VAR OLANLARlN VAR OLMALARlNlN VE VAR OLMAYANLARlN VAR OLMAMALARININ."

Protagoras

*****"


- İlkçağ Felsefe Tarihi 2

Tüm kitapları ücretsiz okuyabilir veya indirebilirsiniz! Ayrıca son kitabımız İlahi Rezonans artık raflarda! İncelemek için: